Ünlü edebiyat eleştirmeni Belinski, İnsancıklar'ı okuduğunda çok beğenince, ilerde Dostoyevski'nin büyük bir yazar olacağını söylemiş. Zaten hali hazırda zihninde Öteki bulunan Dostoyevski, Belinski'nin de onu sıklıkla sıkıştırması üzerine, bu kitabı büyük bir hevesle yazmış. Arada yazmaya ara verdiği, hız kestiği dönemler de olmuş. Kitabın baş karakteri Bay Golatkin, insanı kanser eden bir karaktere sahip, bu yüzden yazma sürecinde Dostoyevski'yi de bir hayli yormuş olmalı.
Dostoyevski birçok yönüyle hayranlığımı gizleyemediğim biri. Ama sebebi kalemi değil. Kalemi, sebeplerden sadece biri. Sarhoş bir baba, hasta bir anne, 5 kardeş, Petersburg Mühendislik Okulu (sanırım askeri niteliği de var) ve bu zor hayatta, sertleşip katılaşmak yerine duyguları bu kadar iyi anlayabilme ve aktarabilme özelliği... Asker insanlar genelde serttir. İlgisiz bir ailede de duygusallık zor. Ama bu delikanlı, Yazar Dostoyevski olmayı seçmiş. Onun başarılı kalemi üzerinde hemfikir olacak birçok insan olduğu gibi, zaman zaman sıkıcı olduğu yönünde de görüş birliğine varacak okurlar elbette vardır.
Gelelim Golyatkin insanına... Kitabın baş karakteri kendisi. Kitabın isminde büyük bir ipucu var. Golyatkin, toplumun sahte kibarlığının kendisini teğet geçmesiyle, ruhunda derin bir yara açılan, sonra o yara iltihap kapan, en sonunda da külahı giyen bir karakter. Kitaba gelen ilk eleştiriler, İnsancıklar'ın etkisiyle biraz gölgeli olmuş, ikinci eleştiriler ise biraz haklı olarak olumsuz olmuş. 1866'da Dostoyevski birçok iç konuşmayı, insanı boğan ayrıntıları kitaptan çıkarmış, ilk önce haksız bulduğu ama sonra hak verdiği eleştirileri dikkate almış. Son hali dahi benim için birazcık sıkıcıydı. Çünkü kendini sürekli olumsuzlayan insanları sevmiyorum. Zayıflık bir yere kadar tahammül edebildiğim bir şey. Ama bu kitapta suçlu tek başına Golyatkin değil, aynı zamanda da çirkin toplum.
Bu kitabı küçük bir ayarla günümüze de uyarlayabiliriz. Neden mi? Şu anda da insanlar birbirlerini aşağılamak için fırsat kollayarak, belki farkında olarak birilerini intihara sürüklüyorlar. Karşımızdakinin ne kadar dayanıklı olduğunu bilmediğimiz durumlarda, gereksiz olacak her şeyi susmalıyız. Misal şu anda fiziksel olarak büyük bir baskı var dünyada. Herkes kusursuzluğun peşinde. Dikkat ediyorum bilhassa Instagram fenomenlerine gelen yorumlarda, insanlar canavarlaşıyorlar. ''Sen ilk önce git şu çarpık dişlerini yaptır. Suratına bakınca midem bulanıyor!'' Ya da ''Şu burna bak, patlıcan gibi hahahahaha!'' Ya da ''Saçların korkunç görünüyor, senin yerinde olsam kazıtır, peruk takardım asdjfjfsl'' gibi iğrenç cümleler havada uçuşuyor. Sanmayın ki bunlar sadece klavye delikanlısı. Gerçek hayat dediğimizde de durum farklı değil.
#25296563 Burdaki düşüncelerimde sabit olmakla birlikte, eksik düşündüğüm şeyler varmış, yeni fark ediyorum. İnsanlar sadece kendilerinden memnun olmadıkları için değil, dünyanın alaycı çirkinliğine maruz kaldıkları, özgüvensiz oldukları için değil, özgüvensizleştirildikleri için de ağızlarıyla burunlarıyla bu kadar oynuyorlarmış meğer. İşte Golyatkin de, bu kitapta özgüvensizleştirilmesinin sonucu, kendini estetik bir cerrahın koltuğunda bulamayınca, karakterinde derin sarsılmalar yaşamış biri.
Biz birilerini ezerken, şunu hiç düşünmüyoruz, zarar verdiğimiz kişiden değil, hiç ummadığımız yerden üzülebiliriz. Hayatın garip bir adalet anlayışı var. Birine iyilik yaparız, hiç ummadığımız yerlerden iyilik görürüz. Birine kötülük yaparız, ummadığımız yerden başımızı yaran taşlar gelir. Bu kitap bir kurgu olabilir, ama genel mutsuzluğa bakılırsa, daha güçlü bir ahlakın olduğu bir dünyaya ihtiyacımız var.
Golyatkin'e gelecek olursak... Bence de çok rahatsız edici bir karakterdi, ama zararsızdı. Kabul etmesi gereken şeyleri kabul etmeyince, ısrarcı tavrı, kendisini hezimete sürükledi. Şunu kabul etmek zorundayız, bazen sevdiklerimiz bizi sevmez. Hoşlandıklarımız bizden hoşlanmaz. İlgilendiklerimiz bizle ilgilenmez. MECBUR DEĞİLLER ANLIYOR MUSUNUZ? Ama haberlerde de görüyoruz, kendisiyle sevgili olmayan kızın ardından intihar eden ya da kızı öldüren erkekler var. Ya da torbacı bir yâr bulup, onun için kollarını kesen kızlar var. Hayattaki en büyük şey, insanın kendine değer vermesidir. Ama bundan bencillik anlaşılmamalı. KENDİSİYLE MUTLU OLMAYANI, KİMSE MUTLU EDEMEZ. KENDİSİYLE MUTLU OLMAYANLA DA KİMSE MUTLU OLAMAZ. Golyatkin gibi bence biraz sırnaşık, çokça boş laf eden karakterler, en sonunda kötü toplumun da etkisiyle aklından olur.
Zayıf karakterleri sevmiyorum. Kitabı beğendiklerime ekleyemedim. Lakin 10/8 puan verdim. Çünkü; aklı kendisine oyun oynayan karakteri öyle bir yazmış ki, bunun öteki mi değil mi olduğu konusuna ben son satırı okuyana kadar karar vermekte zorlandım. Yazar, ikinci karakterin varlığına neredeyse sizi inandırıyor. Üstelik her zamanki gibi altı çizili cümlelerim, efeler gibi duruyor kitabımda. Öteki Yayınevi, Serpil Demirci çevirisiyle okudum. Serpil Hanım yine çok güzel bir çeviriye imza atmış. Aynı zamanda Bordo Siyah Y./ Günay Kızılırmak çevirisine de baktım. O da güzeldi, hakkını yiyemem ama biraz sıkıldım. Bu yüzden hemen Serpil Demirci'ye dönüş yaptım. Bir dahaki Dostoyevski okumam için Nihal Yalaza Taluy'a bakacağım. Bakalım onunla maceramız nasıl olacak? Tercih edeceklere zor da olsa keyifli okumalar.