Portekizli yazar Jose Saramago’nun okuduğum ilk romanı. Karantina günlerine uygun bir salgın romanı. Ama ne salgın, insanlarda aniden başlayan ve giderek yayılan sebebi belirsiz insanların kör olması ile sonuçlanan bir salgın. Oluşan girdap ile beraber sizde bu kaotik ortama balıklama dalıyorsunuz. İsimsiz kahramanlar, sıralı cümlelerle geçen diyaloglar, uygunsuz noktalama işaretleri ile anlatılan hikayede bu durum başta biraz garip gelse de hikayenin güzelliği ve anlatılış biçimi ile sonradan alışıyorsunuz. Kahramanlarımız doktorun karısı, doktor, şaşı gözlü çocuk, gözü siyah bantlı yaşlı adam, koyu renk gözlüklü genç kız, ilk kör ve ilk körün karısı ve tabi ki sonradan ortaya çıkan gözyaşı yalayan köpek, isimlerini bilmeseniz de kesinlikle unutulmayacak karakterler. Görme duyusunu aniden kaybeden insanların eğer yardım almazlarsa ne kadar sefil bir hale düştüklerini görüyorsunuz. Yazar bu hikayeyi anlatırken yaşama ve ölüme dair öyle saptamalar yapıyor ki, bu da romanı daha okunur yapıyor.
- Saat çalışır 1 den 12’ye kadar gider, onun bunu dert ettiği yoktur, gerisi insanların kuruntusudur.
- Bazı ilahiyatçılar da, aynı sözcüklerle olmasa da, cehennemde makul bir yaşam sürmeye çalışmanın en kötü yanının oraya egemen olan kötü kokuya alışmak olduğunu söylerleler
- Bir kişinin neden öldüğünü sormak saçmadır, neden öldüğü zamanla unutulur, yalnızca bir sözcük kalır geriye, öldü.
- Ölecek olduğumuzu doğumdan beri biliyoruz. Bu yüzden de bir bakıma hepimiz ölü doğmuş sayılırız.