Kendimi tanınmış bir aileden, yüksek yerlerde çok tanıdığı olan, varlıklı bir çiftlik sahibi olarak tanıttım. Eh bu durumda benim ellisinde, onunsa on altısında olmasının ne önemi kalırdı ki? Kim bakardı buna? Kaçırılmıyacak bir kısmet, değil mi?
Silin göz yaşlarınızı ölümü unutun
Yiten mi var acılanalım
Bir yıldız daha çoğaldı gökyüzü
Bir soluk daha derinleşti rüzgâr
Yeraltında güller bir başka kokar Menekşeler bir başka beyazdır toprağında
Ve kasımın her on altısında
Bülbüller yeni bir türküye başlar.
Kaliforniya’da Long Beach şehrindeki Eyalet Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak ders verirken, aynı sömestrde benim iki dersimi alan bir kız öğrencim dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bu genç bayanın şu özelliklerinin farkına varmıştım: Her şeyden önce çok güzel bir kızdı; gözüm gayri ihtiyari ona gidiyordu. İkinci olarak çok iyi bir öğrenciydi;
... ayın ortasında yani on altısında maaşını almış olsa da bahta bakın ki ayın güzel bir günü olmaktan başka derdi olmayan aynı günde paranın sağlam kısmı suyunu çekiyordu.
Julia;
Verici, evcimen, çamaşır-ütü-temizlik tipi, doğuştan evde kalmışlardandı. On altısında bile “evde kalmış” kavramı her tarafından yazılıydı.
Gordon onun tanrısıydı. Çocukluğu boyunca ona baktı, besledi, şımarttı, okula doğru dürüst giysilerle gitmesini sağlamak için paralandı, üç kuruşluk cep harçlıklarını ona Noel ve doğum günü armağanları almak üzere biriktirdi. Ve elbet Gordon, bunu yapacak kadar büyüdüğünde, güzel olmadığı ve, “zeki” olmadığı için onu hor görmekle ablasının özverilerinin karşılığını ödedi.
İnsanın yaşamını yönetenler, diğer insanlar yada daha genel bir ifadeyle , toplum ve toplumun inançları, değerleridir. Birey kendi yaşamına , kendi içinden gelen bir şey katmamaktadır. On altısında öldü, altmışında gömüldüğü dediğimiz kişilerdir , bunlar. Tamamiyle ait olma içinde geçen bir hayat . Bu insanlar için diğer insanların ne dediği , ne gördüğü onların gerçeklerini tayin eder, kendi hayatlarının anlamlarını başkalarının vermelerini beklerler.