1800 sonları Viyana’sında o dönemde gerçekten yaşamış olan; Freud, Nietzsche, Breuer, Salome gibi psikoloji ve felsefe öncülerinin kesişen hayatlarından bahseden yarı kurgu yarı gerçek bir roman kendisi.
Dışarıdan başarılı, zengin, mutlu gibi görünse de memnuniyetsizliklere, saplantılara ve melankolilere hapis bir ruha sahip doktorumuz Josef Breuer’i merkeze alıyor kitap. O zaman henüz kitapları keşfedilememiş, ismi henüz bir şeyler çağrıştırmayan; şimdilerde ise hepimizin bildiği filozof Nietzsche , doktorumuzun kliniğine hasta olarak adım attığı andan itibaren Dr. Breuer’deki ve Nietzsche’deki karşılıklı değişimlere, etkileşimlere felsefi ve psikolojik açıdan şahit oluyoruz. Dr. Breuer bir yandan bu “Konuşma terapilerinden” yakın arkadaşı Sigmund Freud’a bahsediyor. İşte böyle böyle Psikanaliz, felsefenin de ışığında bu büyük adamların ellerinde filizlenmeye başlıyor.
Varoluşsal bunalımlar her insan tarafından ara ara yaşanır. Peki ya bu bunalımlara kulak vermeden geçmeli mi, yoksa her şeyi mahvetme pahasına sarılmalı mı?
“Kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini:
Önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?”
diyor Nietzsche. O halde sizi, kendinizi bir nebze de olsa kül edeceğiniz ve umarız ki yenileneceğiniz bir kitaba davet ediyorum.
“Yanında birileri olsa da insan daima yalnız ölür.”
“Yaşarken yaşa! İnsan hayatını tükettiği zaman ölürse ölüm dehşetini kaybeder. Eğer insan doğru zamanda yaşamazsa, o zaman asla doğru zamanda ölemez.”
“Ah şu melankoli… insanın içinde gerçekten boğulabileceği bir deniz var mıdır?”