1690. Âişe radıyallâhu anhâ şöyle dedi:
Cebrâil aleyhisselâm, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e belli bir saatte geleceğini vadetmişti. Vakit gelmiş ama Cebrâil gelmemişti. Resûlullah elinde bulunan sopayı yere attı ve "Allah da Resûlleri de va'dinden caymaz!" dedi. Sonra etrafa bakınmaya başladı. Bir de ne görsün,
İnsanın ya da herhangi bir canlı varlığın yapısında, daha başlarken pes etme, kendi yüzüne tükürüp varoluşu lanetleme diye bir şey yoktur; bunun oluşması ancak bir yozlaşma sürecinin sonucu olabilir, onun da hızı kişiden kişiye değişir. Bazısı ilk baskı karşısında pes eder, bazısı satılıp teslim olur, bazısı göze çarpmayan derecelerde küçülerek
YETER SÖZ MİLLETİNDİR DİYEREK HER MAHALLEDE BİR MİLYONER ÜRETEN İHANETİ BİRAZ ANLATMAK İSTİYORUM
Türk insanlık devrimi tamamlanmadan ve insanlık devrimini koruyacak bilinçte bir toplum yetiştirmeden apar topar çok partili dinci ve kinci ideolojileri yaymanın amacı neydi?
Yakın tarih bilinci olmayan toplumların uzak tarih bilinci gelişmez.
Böcekler mi üstündür, insanlar mı?
Biz insanlar kendimizi tabiattaki en mükemmel varlık olarak kabul eder, dünyanın asıl sahibi olduğumuzu zannederiz. Oysa diğer canlılar bir yana insanlar böceklerle yaptığı savaştan bile galip çıkamamıştır. Bir kere böcekler, insanın ortaya çıkmasından milyonlarca yıl önce de dünyada yaşıyorlardı.
O
Yeryüzünde kibir ve çirkin bir entrika (düzeni kurdular).Oysa ki her çirkin entrika sadece onu çevireni çepeçevre kuşatır: bu durumda onlar, öncekilere uygulanan ilahi uygulama dışında başka bir şey mi bekliyorlar? Ve sen Allah'ın yasasında bir başkalaşma göremezsin; evet sen Allah'ın yasasında bir sapma da göremezsin.
Eğer Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden (hemen) hesaba çekecek olsaydı, yer üzerinde bir tek canlı (insan) bırakmazdı; ama onları sonu yasayla belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor; fakat süreleri dolunca artık anlarlar ki, Allah kullarını her daim görüp gözetmektedir.
" Onlar için bireysel sınır ya da benlik gibi şeyler yoktu. Kim bilir belki de giderek karıncalar gibi oluyorduk. Tek bir canlı gibi yaşayan topluluk... "
Diyanet Takvimi Ön Yüz:
“Allah’ım! Bana helal rızık nasip ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!” (Tirmizî, Deavât, 110)
Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar. (Hac, 22/35)
Diyanet Takvimi Arka Yüz:
KOLEKTİF ŞUURUN İFADESİ: CEMAATLE NAMAZ
Kardeşlik ruhunu, dayanışmayı ve gönüller arasında köprüler kuran nice hasletleri davranış ve tutuma dönüştüren eylemlerden biri de namazı cemaatle kılmaktır. Allah Resûlü (sas), camiye gitme niyetiyle evinden çıkan kişinin attığı her iki adımdan birinin kendisine sevap olarak yazılırken diğerinin bir günahı sileceğini müjdeleyerek cemaatle namazın önemini ortaya koyar (Nesai, Mesacid, 14). Cemaatle namazın va’dettiği rahmet iklimine sadece erkekler değil, kadın- lar ve çocuklar da davetlidir. Hz. Peygamber’in sireti boyunca her kesimden insan bu davetin muhatabı olmuştur. Çünkü cemaatle namaz sadece bireysel olarak mümini değil, birlik ve dayanışma bağlarını canlı tutarak toplumu da besler. Müminleri Rahmân’ın huzurunda tek bir istikamette birleştirerek onları statülerden soyutlar ve eşitler. Gönüller kenetlenir, ‘ben’ bilinci yerine ‘biz’ bilinci kalplere nakşolur. Diriltici bir ruhun ifadesi olan cemaatle namaz, Hak yolunda omuz omuza vermenin en güzel yollarından biridir.
T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
Her şeyi daha iyi anlıyorum. Kısa uykular beni daha diri, daha canlı kılıyor. Yorulmadan çalışıyorum. İnsanları her zamankinden daha çok seviyorum. Sanki onlar da beni daha çok seviyor, daha çok arıyor.
Elinin altında günahın binbir çeşidine imkân varken bunları ardında bırakarak Rabb'inin rızasını kazanmayı seçen elbette kazanır. Kendini akışa kaptırmadan sorumluluklarını ciddiyetle üstlenen zafere erer. Allah'a ait bir varlık olduğunun bilinciyle, cesaretle çalışıp emek verenler, hayatını böyle bir ülke uğruna bezledenler... Yanlış karşısında susmadan doğruların yerleşmesi için kendi benlikleriyle, statükoyla, yanlışlardan nemalananlarla ahlaklı bir mücadele yürütenler... İşte böylece genç kalanların bambaşka formlarda sunulan ilahi ikramlara mazhar olabileceklerine dair umut her daim diri kalır. Tabii demiyorum ki onlar da 309 yıl mağarada korunurlar! Ama içinde bulundukları koşullara uygun destek, belki hiç beklenmedik bir anda gelir. (Talak, 65/2,3) Şimdi Gazze'de, Doğu Türkistan'da olduğu gibi şartların ağırlaştığı, peygamberlere bile "Allah'ın yardımı ne zaman?" (Bakara, 2/214) dedirten koşulların yaşandığı zamanlarda ümidi kaybetmemek, yere sağlam basmak, bu nedenle "mümin" ve "genç" olanların harcıdır. "Gün doğmadan neler doğar." neşesine kapılmak, gerçekten iman etmiş olanlara yaraşır ancak. Rab'lerinin desteği altındaki gençlerin yani Ashab-ı Kehf'in tecrübesini gönlümüzde mıh gibi tutmak bu yüzden umudun baharını hep canlı tutar.