Okuduğum ilk Orhan Pamuk eseri ile herkese merhaba!
Kitabın ilk sayfasındaki biyografisinde, yazarın en çok okunan ve en çok tartışılan kitabı olduğu yazıyordu.
Bunun sebebini okudukça anladım.
Eser, yazılış itibarıyla gayet sade ve basit bir anlatıma sahip. Sanki yazar her zihne erişmek, her türden okura ulaşmak istemiş. Bu durum, yoğun edebi anlatılara ve imgelemelere alışmış okuru hayal kırıklığına uğratmış olabilir.
Ardından içerikten biraz bahsedeyim. Okumadan önce kitabın bana tam olarak ne vereceğini anlamadığımı söylemeliyim. Ya da yazarın neden bu konuda yazmak istediğini. Fakat okudukça bağlantı kurmaya ve anlamlandırmaya başladım.
Kitapta, esas kahraman olarak bildiğimiz anlatıcı, Cem, geriye dönük olarak kendi yaşam öyküsünü bizimle paylaşıyor. Cem`in hayatı boyunca etkisinde kaldığı biri Batı, diğeri Doğu dünyasına ait iki efsaneyle karşılaşıyoruz. Kral Oidipus ve Rüstem ile Sührab adlı bu iki efsane temelde baba-oğul, otoriterlik, bireysellik konularını ele alıyor. Garip olan şudur ki Cem, zaman içinde her şeyiyle irdelediği bu efsanelerin içindeki kahramana dönüşmüş olarak buluyor kendini.
Yıllar içinde bu efsanelere inanan, önemseyen herkesin hayat döngüsünün, sadece bu metinlerin bir taklidi haline gelmesi ise gerçekten kader midir, bunu sorguluyoruz okudukça.
Acaba tarihte yer alan destanlar, efsaneler günümüzde adı bilinmeden yazılmaya ve yaşanmaya devam mı ediyor?
Sonuç olarak; önyargılardan uzak, okunmaya değer bir eser olduğunu düşünüyorum. Belki kendinizden belki babanızdan bir şeyleri bu kitapta bulabilir, yaşamın sırlarına yeni sorular ekleyebilirsiniz.
Sevgiler..