Hep birileri bulaşık yıkarken diğerleri gazete okuyup televizyon seyrediyor; hep birileri vururken diğerleri dayak yiyor. Kısacası ortada birden çok insanın paylaştığı toplumsal bir sorun var. Bir yanda erkekler, diğer yanda da kadınlar toplumsal bir ilişkinin tarafları aslında. Böyle olunca da bu özel gibi görünen, tek tek her birimize özgüymüş gibi sunulan sorunu özel sorunumuz olmaktan çıkarıp, ezilen bir grubun ortak sorunu olarak ortaya koymamız gerek.
Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz. İslam, ilk ortaya çıkışında, eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaştı ve onları değerlendirdi. Günümüz İslam anlayışının, birçok ortak noktası olan Avrupa-Amerika medeniyetlerinin birikimlerine karşı farklı bir yaklaşım sergilemesine bir anlam veremiyoruz.
Aslında bilim ve teknolojiyi benimseme sorunumuz yoktur -zira ayakta kalmamız için benimsernek zorundayız- sorun, bunu yaratıcı veya mekanik bir biçimde, şerefle mi yoksa aşağılık duygusu içinde mi yapacağız. Demek ki mesele, bu kaçınılmaz gelişme içerisinde kaybolup yok olacak mıyız yoksa kendi şahsiyetimizi, kültürümüzü ve değederimizi koruyabilecek miyiz de.
Oysa çoğu dindar, inandıklarına inanmak için hiç de kanıt peşine düşmemiştir. İçine doğduğumuz kültür, inançlarımızın neredeyse tümünü belirler. Kendimizi "inanmış" bulur, bu inancı sorgulamayı da çoğu zaman gerekli görmeyiz.
— Bana göreyse, sen bir baş anca edersin! Şu yaptığın esprilere bak! Zamyotov daha çocuk; biraz saçlarını çekeceğim, o kadar. Çünkü onu yola getirmek için itip kakmak değil, okşamak gerek. İnsanlar, hele çocuksalar, itip kakmakla yola gelmezler… Çocuklara karşı ise, bir kat daha özenli olmalı… Sen ve senin gibi ilerici kafasızların hiçbir şeyden anladığınız yok! Başkalarına saygı duymazsınız, kendi kendinize kırılırsınız… Hem eğer ille de bilmek istiyorsan, söyleyeyim, evet Zamyotov’la ortak bir sorunumuz var.