Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hep birileri bulaşık yıkarken diğerleri gazete okuyup televizyon seyrediyor; hep birileri vurur­ken diğerleri dayak yiyor. Kısacası ortada birden çok in­sanın paylaştığı toplumsal bir sorun var. Bir yanda erkek­ler, diğer yanda da kadınlar toplumsal bir ilişkinin taraf­ları aslında. Böyle olunca da bu özel gibi görünen, tek tek her birimize özgüymüş gibi sunulan sorunu özel so­runumuz olmaktan çıkarıp, ezilen bir grubun ortak sorunu olarak ortaya koymamız gerek.
•Onlarla ne denli ortak sorunumuz olduğu bir an içimden geçti.Sorunlar, acılar, göçler, dünyanın sonu gelmez akışı idi.
Reklam
Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz. İslam, ilk ortaya çıkışında, eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaştı ve onları değerlendirdi. Günümüz İslam anlayışının, birçok ortak noktası olan Avrupa-Amerika medeniyetlerinin birikimlerine karşı farklı bir yaklaşım sergilemesine bir anlam veremiyoruz. Aslında bilim ve teknolojiyi benimseme sorunumuz yoktur -zira ayakta kalmamız için benimsernek zorundayız- sorun, bunu yaratıcı veya mekanik bir biçimde, şerefle mi yoksa aşağılık duygusu içinde mi yapacağız. Demek ki mesele, bu kaçınılmaz gelişme içerisinde kaybolup yok olacak mıyız yoksa kendi şahsiyetimizi, kültürümüzü ve değederimizi koruyabilecek miyiz de.
Ülke olarak ortak sorunumuz
Oysa çoğu dindar, inandıklarına inanmak için hiç de kanıt peşine düşmemiştir. İçine doğduğumuz kültür, inançlarımızın neredeyse tümünü belirler. Kendimizi "inanmış" bulur, bu inancı sorgulamayı da çoğu zaman gerekli görmeyiz.
Sayfa 33 - Ayrıntı Yayınları 2. BasımKitabı okudu
Ortak Sorunumuz:
"Yapmaktan yorulduğum şeyleri artık yapmak istemiyordum. Özgürlüğümü istedim"
Sayfa 155 - Pegasus yayınları
Reklam
Nurullah Ankut'tan
Hatırlanacaktır; bunlar, 10 yıllar boyu Laikliğin önemini de hiç kavramadılar. Biz platformlarda, toplantılarda, gençlik ve aydın ortamlarında Laiklik dedikçe, bize şiddetle karşı çıktılar. “Bizim Müslüman halkımızla bir sorunumuz yok. Laiklik Kemalistlerin işi, Laikçi Teyzelerin işi. Bizim ne işimiz olur ki Laiklikle?”, dediler. Ortak hazırlanan bildirilere Laikliği savunmayı öneren tezimizi koyduramadık. Onlar çoğunluktu, biz bir başımızaydık. Bu adları keskin “Komünist”, “Marksist-Leninist”, “Askerileştirilmiş Politik Savaş Stratejisi” uyguladığı iddialarını taşıyan; özlerinde ise tüm yapıp ettiklerinin küçükburjuva anarşizminden başka hiçbir şey olmadığı, bilimin ışığında ayan beyan meydanda olan sözde sollarımız, bizi “Şeriat paranoyası görmek”le suçladılar. Bir suçlamaları daha vardı: “Sevr paranoyası görmek.” Bize yönelik bu suçlamaları kayıtlıdır, o günlerde karşılıklı yazılıp çizilen sayfalarımızda. Bugün, olaylar en kör gözlere bile içerdiği gerçeği batırmıştır artık. Türkiye, hızla Ortaçağ’ın karanlıklarına yuvarlanmaktadır. “Tayyibistan Faşist Din Devleti” tuğla tuğla örülmektedir. Ve Yeni Sevr ya da bugünkü adlandırılmasıyla BOP, adım adım hayata geçirilmektedir.
Sayfa 29 - Derleniş YayınlarıKitabı okudu
Arkadaşlar ! dedi Benim anlayamadığım bir şey daha var. Biz , az gelişmiş bir millet miyiz ? Yoksa çok mu gelişmişiz? Eğer az gelişmiş, yahut hiç gelişmemiş bir milletsek, bu dövizleri neye har vurup harman ediyoruz ? Rıza bu soruyu da cevapsız bırakmadı: Biz! dedi Ortak pazara girerken çok gelişmiş bir milletiz. Amerika'dan, ya da Almanya'dan yardım isterken, az gelişmiş hatta hiç gelişmemiş bir milletiz! Çözümlenemeyen bir sorunumuz daha var. Asyalı, Avrupalı olma işimiz. Biz Ortadoğu paktına girerken Batılı,Cento'ya girerken Doğulu!.. Milletler arası Futbol Federasyonu'na girerken Avrupalıyız, İslam Konferansı'na girerken Asyalı!
Acı ve zillet yıldönümleri:
Bu yıl (1997), birinci sorunumuz olan Filistin ve Kudüs Sorunuyla ilgili önemli anıları yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Bu yıl, 1897 yılında İsviçre'nin Basel kentinde Theodor Herzl liderliğinde toplanan I. Siyonist Kongrenin ve bu kongrede kurulan Dünya Siyonist Teşkilatının yüzüncü yılıdır. Bu yıl, Ekim 1917'de imzalanan ve Filistin'de Yahudilere milli yurt kurulmasına imkân veren Balfour Deklarasyonu'nun sekseninci yılıdır. Bu yıl, 1948'de İsrail'in kuruluşuna zemin hazırlayan Birleşmiş Milletler'in 1947 tarihli Filistin'i bölme kararının ellinci yılıdır. Bu yıl, 5 Haziran 1967'deki 'Altı Gün Savaşı'nda Kudüs, Batı Şeria ve Gazze'nin İsrail tarafından işgalinin otuzuncu yılıdır. Bu yıl, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın 1977'de İsrail'i ziyaret etmesinin yirminci yılıdır. Bu ziyaret Arap Dünyasının, İsrail'e karşı sergilediği ortak tavrında bozulmalara yol açmıştır. Bugün bizler, bu acı olayların meyvelerini topluyoruz. Bu meyvelerin en acı olanı ise İsrail'in; 250 milyonun üzerinde Arab'ın ve bir milyarı aşkın İslâm âleminin gözü önünde Birleşmiş Milletler ve ona bağlı Güvenlik Konseyi kararlarını hiçe sayarak, günümüzde kendini yegâne güç ve ilâh olarak gören ABD'nin de desteğini alarak belirli plan ve yöntemlerle Kudüs'ü Yahudileştirme çabalarıdır.
Sayfa 19 - Nida YayıncılıkKitabı okudu
Çocuklara karşı ise, bir kat daha özenli olmalı…
— Bana göreyse, sen bir baş anca edersin! Şu yaptığın esprilere bak! Zamyotov daha çocuk; biraz saçlarını çekeceğim, o kadar. Çünkü onu yola getirmek için itip kakmak değil, okşamak gerek. İnsanlar, hele çocuksalar, itip kakmakla yola gelmezler… Çocuklara karşı ise, bir kat daha özenli olmalı… Sen ve senin gibi ilerici kafasızların hiçbir şeyden anladığınız yok! Başkalarına saygı duymazsınız, kendi kendinize kırılırsınız… Hem eğer ille de bilmek istiyorsan, söyleyeyim, evet Zamyotov’la ortak bir sorunumuz var.
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.