Dünyada pek çok ortak sorunumuz var. Bunlardan bir tanesi de mülteci sorunu. İbrahim Bakırhan, 'Kimsesizler Adası' isimli romanında bu sorunu ele almış ve neden mülteci sorunumuz var yerine mülteci sorununu çözmek için nasıl bir yol izlemeliyiz sorusunu harika bir kurgu ile okurlarıyla buluşturmuş.
Kimsesizleri, bir yere ait olamayanları, yaşam hakları ellerinden alınanları, türlü çıkarlar uğruna yersiz yurtsuz olan insanların hayatlarına dokunmuş.Sadece sayıdan ibaret olan, kimsenin umurunda olmayan kayıp insanların hangi çıkarlar için yaşam haklarının elinden alındığı alt metinlerde düşündürücü bir şekilde verilmiş. Önsözünde şöyle diyor İbrahim Bakırhan;
" Umarım bu kitabı okuduğunuzda Dünya, benim bu kitabı yazdığım zamandakinden daha güzel bir hal almış olur ve sabahları ölüm kusan bombalarla değil; şarkı söyleyen kuşların ötüşü ile huzur içinde uyanmış olursunuz. Eğer zaten böyle bir hayatınız varsa kıymetini bilin. Çünkü o hayatı olmayan insanların derdine, hayali de olsa bir çözüm sunabilmek adına yazıldı bu kitap."
Tüm dünyanın çözüm bulmak yerine, gözlerini kapattığı bu durum karşısında, Birleşmiş Milletler tercümanlarından birisi olan Mr. Nobody ve tüm dünyayı karşısına alarak sunduğu çözümü ve mücadelesini kitabı elinizden bırakamadan okuyacaksınız. Hem akıcı kurgusu hem de verdiği mesajlar ile okunmalı bana kalırsa. Tavsiyemdir.
Hep birileri bulaşık yıkarken diğerleri gazete okuyup televizyon seyrediyor; hep birileri vururken diğerleri dayak yiyor. Kısacası ortada birden çok insanın paylaştığı toplumsal bir sorun var. Bir yanda erkekler, diğer yanda da kadınlar toplumsal bir ilişkinin tarafları aslında. Böyle olunca da bu özel gibi görünen, tek tek her birimize özgüymüş gibi sunulan sorunu özel sorunumuz olmaktan çıkarıp, ezilen bir grubun ortak sorunu olarak ortaya koymamız gerek.
Kendini Arayan İnsan, Rollo May’in okuduğum ikinci kitabı. Bu gidişle tüm serisini okuyabileceğime inandığım bir yazar oldu kendisi. Daha çok bir psikoterapist gözüyle, kimi zaman sosyolog, kimi zaman da filozof gözüyle modern insanın yaşadığı içsel sıkıntıları irdeliyor. Okuyucu yatıştırmak yerine rahatsız ederek, ‘cesurca bir adım atmadan’
Herkesin hayatında en az bir kere ismini duyduğu kişidir İbni Sina. Aslında kitap neden 1000 yıl önceki birinin günümüzdeki herkes tarafından isminin en az bir kez duyulduğunu çok güzel açıklıyor. Böylesine mükemmel bir değerimiz var ve çoğumuz bu kitabı okuyana kadar İbni Sina hakkında çok kısıtlı bilgilere sahiptik bu da bizim ayıbımız olsun. Kitap çok güzel, birçok süzgeçten geçirilmiş herkesin anlayacağı basit ve sade bir şekilde ortaya çıkarılmış. İbni Sina ile Einstein'ı dahi ortak paydada buluşturmuş varın gerisini siz düşünün. Yayıma hazırlayan Hikmet Anıl Öztekin abimize sonsuz teşekkürler. Toplumsal bir sorunumuz olan "geçmişimizi bilmeme" konusuna bir nebzede olsa ışık tuttuğu için kendisine minnettarız ve bu serinin mutlaka devamını beklediğimi en azından kendi adıma söylemek istiyorum.
Ruhun kendi içsel uyumuna yakınlığı, algı boyutunda dış yaşama olan uzaklığı kadardır. Çünkü içsel bütünlük, hakikatin peşine düşüldüğünde zuhur etmeye başlar. Tamlığa ulaşma yolunda arzular farklılık gösterebilir ama aynada kendine bakmaya cüret edebilen özne için yalnızlık kaçınılmaz ve ortak bir olgudur. Burada sosyal bir yalnızlıktan
Sonunda öldürüleceğinizi bilseydiniz sanat galerisindeki pencereden ibaret bir tabloyu izleme eylemine kalkışır mıydınız?
İşlediği cinayeti henüz ilk paragrafta dile getiren ressam Juan Pablo Castel, bizi gergin bir ilişkinin peşinde sürüklerken aslında tarafsızca eleştirmemizi istiyor ya da kendisini aklamaya çalışıyor da diyebiliriz. Evet,
Bilimin kazanımlarını kullanma ve onları ileriye götürme yeteneğimizi geliştirmeden gerçek bağımsızlığımız olamaz. İslam, ilk ortaya çıkışında, eski medeniyetlerin bütün bilgilerine hiçbir komplekse kapılmadan yaklaştı ve onları değerlendirdi. Günümüz İslam anlayışının, birçok ortak noktası olan Avrupa-Amerika medeniyetlerinin birikimlerine karşı farklı bir yaklaşım sergilemesine bir anlam veremiyoruz.
Aslında bilim ve teknolojiyi benimseme sorunumuz yoktur -zira ayakta kalmamız için benimsernek zorundayız- sorun, bunu yaratıcı veya mekanik bir biçimde, şerefle mi yoksa aşağılık duygusu içinde mi yapacağız. Demek ki mesele, bu kaçınılmaz gelişme içerisinde kaybolup yok olacak mıyız yoksa kendi şahsiyetimizi, kültürümüzü ve değederimizi koruyabilecek miyiz de.