"Herkes için ve hiç kimse için bir kitap!"
Böyle karşılıyor eser sizi.
Daha o an anlıyorsunuz içine atılacağınız maceranın hiç de kolay bir macera olmadığını...
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Eseri elinize alıp, okuyup bitireyim şeklinde başlamanız oldukça yanlış olacaktır. Bunu akıcı değil anlamında söylemiyorum kesinlikle.
«Ana hukukunun kadına muazzam bir toplumsal iktidar konumu sağladığı dönemleri ve halkları bir tarafa bırakırsak, kadın cinsinin durumu sürekli ezilenlerin, ikinci sınıf insanın, aşağı bir cinsin durumu idi. Erkeğin çıkarcılığı, daha güçlü olanın kanlı şiddeti, kadının
ve toplumsal etkisinin gelişmesini demir zincirlere vurdu ve bu olgunun üstünü
Geldik mi çok okunan, çok yorumlanan, çok sevilen, öve öve bitirilemeyip üstüne bir de günümüz siyasetine uyarlama yapılmaya çalışılarak güzellemeler peşinde koşulan hayvanlar alemine :)
İşte bu nedenle konuya tam olarak nereden gireceğimi bilemedim. Genellikle görmezden gelinen bir noktaya vurgu yapmak istiyorum. Orwell gerçekte kimdir? Sadece
Ruhun kendi içsel uyumuna yakınlığı, algı boyutunda dış yaşama olan uzaklığı kadardır. Çünkü içsel bütünlük, hakikatin peşine düşüldüğünde zuhur etmeye başlar. Tamlığa ulaşma yolunda arzular farklılık gösterebilir ama aynada kendine bakmaya cüret edebilen özne için yalnızlık kaçınılmaz ve ortak bir olgudur. Burada sosyal bir yalnızlıktan
Kitabın ilk yayınlanma tarihi 1991 ancak dilimize kazandırılma tarihi 2018. Okumaya başlayacaklar bunu unutmasınlar çünkü yazarın şikayet ettiği televizyon artık yerini bambaşka bir şeye bıraktı, internete.
Orijinal adı "Dumbing Us Down" olan kitap dilimize "Aptallaştıran Eğitim" olarak çevrilmiş. Yazarın savunduğu görüş;
Bugün şaşırtıcı bir olay yaşandı,aynen nakledeyim: Arkadaşım kitabımı almıştı,okuduktan sonra aynı evde kaldığı aşırı sağ görüşlü arkadaşına da vermiş,anlattığına göre kitabı verirken de,"bunu yazan sıkı sosyalisttir,az polis jopuyla,biber gazıyla karşı karşıya gelmedi,okuyacak mısın?" demiş,gülmüş; çocuk da," ne yazmış bir bakayım" demiş,okumuş kitabı.Beni aradı yıllarca meydanlarda birbirimizi boğazladığımızı tarihin unutmadığı karşıt görüşten olan çocuk: "Şiirini yazdığın Amerikalı kıza bende çok üzülmüştüm,İsrailli piçlerin buldozerlerinin önüne atladı Filistin için,sonra müslüman çocuklara,dünya çocuklarına da şiir yazmışsın,eyvallah,seninle arkadaş olmak isterim,bir kahve içmek isterim,dertleşelim biraz,kitabı diğer milliyetçi arkadaşlarıma da okutacağım birader,şüphen olmasın " dedi, teşekkür edip buluşma isteğini kabul ettim.
Kahveler içilirken söylemeyi ihmal etmeyeceğim: "Bizim sizin dindarlığınızla bir sorunumuz yoktu,bu ülkeyi en az sizin kadar bizde sevdik,keşke şimdi değil önceden bu kahve içilseydi ve bu kadar insan ölmeseydi!"
Hep birileri bulaşık yıkarken diğerleri gazete okuyup televizyon seyrediyor; hep birileri vururken diğerleri dayak yiyor. Kısacası ortada birden çok insanın paylaştığı toplumsal bir sorun var. Bir yanda erkekler, diğer yanda da kadınlar toplumsal bir ilişkinin tarafları aslında. Böyle olunca da bu özel gibi görünen, tek tek her birimize özgüymüş gibi sunulan sorunu özel sorunumuz olmaktan çıkarıp, ezilen bir grubun ortak sorunu olarak ortaya koymamız gerek.
Kendini Arayan İnsan, Rollo May’in okuduğum ikinci kitabı. Bu gidişle tüm serisini okuyabileceğime inandığım bir yazar oldu kendisi. Daha çok bir psikoterapist gözüyle, kimi zaman sosyolog, kimi zaman da filozof gözüyle modern insanın yaşadığı içsel sıkıntıları irdeliyor. Okuyucu yatıştırmak yerine rahatsız ederek, ‘cesurca bir adım atmadan’
REJIM VE SISTEM
Gerçekten de önümüzdeki seçimler sistem içinde gerçekleşecek doğrudan iktidar değişimiyle ilgili hedefler taşıyorsa da rejim boyutunda bir dönüşümü de kapsıyor. Bilindiği üzere sistem ve rejim farklı şeylerdir. Sistem farklı ögelerden oluşan anlamlı bütünlüklerdir. Bu bağlamda siyasal sistem, ünlü siyaset bilimci M. Duverger’in
Sonunda öldürüleceğinizi bilseydiniz sanat galerisindeki pencereden ibaret bir tabloyu izleme eylemine kalkışır mıydınız?
İşlediği cinayeti henüz ilk paragrafta dile getiren ressam Juan Pablo Castel, bizi gergin bir ilişkinin peşinde sürüklerken aslında tarafsızca eleştirmemizi istiyor ya da kendisini aklamaya çalışıyor da diyebiliriz. Evet,
Oysa çoğu dindar, inandıklarına inanmak için hiç de kanıt peşine düşmemiştir. İçine doğduğumuz kültür, inançlarımızın neredeyse tümünü belirler. Kendimizi "inanmış" bulur, bu inancı sorgulamayı da çoğu zaman gerekli görmeyiz.