Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır. ~ Aliya
Srebrenica Katliamı... 8.300 ölü, onbirlerce tecavüze uğramış genç kız, hâlâ cesetleri bulunan insanlar.. Tam 27 yıl oldu.
Avrupa ülkelerine gelince ...
Bu savaşta herkes şu soruyu birbirine sordu: "Avrupa ülkeleri üç yıl boyunca bu savaşa neden kör kaldı?" Yine üzülerek şunu söylemeliyim ki; Avrupa ülkeleri bu savaşta kör değil, taraftı. Hıristiyan Avrupa ülkeleri, Hıristiyan ve Ortodoks Sırpların yanında yer aldılar. Avrupa ülkeleri de Sırplar gibi Boşnaklara "Müslüman Türkler" gözüyle bakıyorlardı. Halbuki Boşnaklar sadece Müslümandı. Onlar Türk değil Avrupalı bir milletti.Son olarak Birleşmiş Milletler örgütüne gelince ...Birleşmiş Milletler (BM), 24 Ekim 1945'te dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak için kurulmuş uluslararası bir örgüttür. Birleşmiş Milletler kendisini 'adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş' olarak tanımlamaktadır.Birleşmiş Milletler bu soykırımda Boşnakların yaşadıkları trajediye neden seyirci kaldı? Yoksa Birleşmiş Milletler, içinde Müslüman devletleri barındıran bir Hıristiyan topluluğu mu?
Nasıl oluyor da Bosna'daki Birleşmiş Milletler'in Kanadalı komutanı General
Lewis MacKenzie, Sırpların zorla alıkoyduğu esir bir Boşnak kadına tecavüz
edebiliyor? Boşnak 3 16
kadına tecavüz ederken de ona hiç utanmadan şunu söyleyebiliyor: "Menfaat ile
motive edilmiş aşk, en güçlü aşktır."
Osmanlılar beylik dönemlerinden başlamak üzere ilgi ve alaka gösterdikleri denizcilikte Kanunî Sultan Süleyman devrinde Barbaros Hayrettin Paşa'nın Kaptan-ı Derya'lığa getirilmesi neticesinde Akdeniz'de hakim güç konumuna gelmiştir. Osmanlı denizciliği İnebahtı yenilgisinde ciddi zarar alsa da Navarin Baskınına kadar denizlerde dikkate değer bir unsur olmaya devam etmiştir. Bu kitapta Balkan Savaşı'na giden yolda Ortodoks ittifakının oluşumu ve kara savaşlarına degindikten sonra, Balkan Savaşı'nın ihmal edilen yüzü Deniz Cephesi'ndeki faaliyetleri açıklamaya gayret ettim. Nihayetinde okuyucuda Balkan savaşı ve cereyan tarzı hakkında iz bırakmak ve güçlü bir donanma olsaydı savaşın sonucunun nasıl olabileceğine dair kanaat oluşturmaktır...
HayaletMurat Akbaş · Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık (KDY) · 20203 okunma
Lev Tolstoy dan detaylı olarak bahsetmiştim. Tekrara düşmemek için linkini bıraktım, oradan kısaca okuyabilirsiniz.
Diriliş romanını Tolstoy 1899 yılında yazmıştır ve bu büyük kalemin ne yazık ki son kitabıdır. Evet biliyorum sizde diyorsunuzdur keşke daha çok yazsaydı, diye. Ama yine de edebiyat
Dini Motiflerle Bezeli, Efsanevi Bir Tragedya: Judith
"Judith, çok güzel, cinsel bir vaka. Çok güçlü bir kadın gaddar bir erkeğe meydan okuyor ve kişiliğinin bir parçası olarak aşağılanan dişiliğini kullanarak intikam alıyor." -
Sigmund Freud
1. Friedrich Hebbel Kimdir?
1813-1863 yılları arasında yaşayan
Christian Friedrich Hebbel, Alman asıllı bir oyun yazarıdır. Şair kimliğine de sahip olan Hebbel’in oyunları,
“Dora da kendisi gibi kaçmış, kendi hayatını yaşayabilmek için Doğu Polonya’daki Yahudi-Ortodoks ailesini terk etmişti. Baltık Denizi’nin Müritz Plajındaki bir Yahudi Çocuk Yurdunun mutfağında yardımcı eleman olarak çalıştığı sırada, bu kırk yaşındaki adamla yaz aylarında tanışmış ve ona aşık olmuştu.
Dora’nın yanında huzur ve mutluluğa benzer bir şeyler yakalamıştı. Felice ya da Milena ile birlikteyken, sevgili ve eş olmayı her denediğinde, hayatı nasıl da mutsuz bir yön almıştı. İyilik perisi Dora, şimdi bedensel güçsüzlüğünü ona hissettirmemeye çalışıyor, gençliğine rağmen yine de anne ve kız kardeşi gibi yoldaşlık ediyordu.
Şimdi Berlin’in Steglitz semtinde, Miquel Caddesi’ndeki sadece en gerekli eşyayla donatılmış bu perişan odada yaşıyorlardı. Odanın ortasında bir masa, etrafında iki sandalye vardı. Kapının yanı başındaki kömür sobasının uzun borusu tavana kadar uzanıyordu. Pencerenin önüne aşınmış bir kanepe, karşısındaki duvara da bir yatak konmuştu. Kırık dökük bir mutfak dolabı ve bir rafla tüm mobilyalar tamamlanmış oluyordu. Bulaşık tezgahı dışarıdaki holdeydi, holün sonunda da tuvalet vardı.
Onları saran tüm yoksulluğa ve zor şartlara rağmen, Dora her şeyin düzeleceğinden emindi.”