Yusuf, "Hükümdarlık iyidir, fakat törü daha iyidir" der. Türk devlet kavramında kaganın törüsü, kuttan ayrı düşünülemez. Hükümdar olabilmek için Tanrı'nın kutuna mazhar olmak gerekir. Egemenliğin tanrısal kaynağı hakkında Türk devlet anlayışı, İslâmî dönemin egemenlik kavramı ile (zıllullâh - Tanrı'nın dünya yüzünde gölgesi) özdeşleştirilmiş ve Türk-İslâm sultanlıklarında sultan gücünün mutlak niteliğine katkıda bulunmuştur
Tarihsel olarak Türk toplumunda liderler elbette önemli rol oynamıştır. Ancak buna rağmen ilk Türk devletlerinde önemli kararlar kolektif biçimde alınmış, "tek adamlığa" yol verilmemiştir. Osmanlı Devleti'nde başlangıçta aynı anlayış hâkim olmuş, ancak sonraki yıllarda sistem "tek adamlığa" dönüşmüştür. 1876'dan itibaren ise kesintilerle parlamenter sistemin uygulanmaya çalışıldığını görüyoruz.
Reklam
Bunlar için kişisel esenlik, bağımsızlıktan ve devlet onurundan daha önemliydi. Osmanlı Devleti’ni kemirip şuradan etkenlerden biri de bu anlayıştı.
Osmanlı topraklarının paylaşılması ile ilgili olarak St. Petersburg'da 1853 yılının ilk aylarında Çar I. Nikola ile İngiliz Büyükelçisi Sir Hamilton Seymour arasında başlayan gizli görüşmelerin temeli, 1844 yılının yazında Rusya ile İngiltere arasında varılan gizli görüş birliğidir. Bu görüş birli-ğinin amacı, Osmanlı devletinin Avrupa topraklarının parçalanması söz konusu olduğu zaman, bu toprakların barışçı ve Avrupa güç dengesini bozmayacak bir biçimde el değiştirmesinde İngiltere ile Rusya'nın işbirliği yapmalarıydı. 1844-1854 yılları arasındaki bütün belgesel kanıtlar böyle bir anlayış birliğinin varlığını ve Kırım Savaşı'na kadar geçen 9 yıl için-de geçerliliğini sürdürdüğünü göstermektedir (Puryear, 1931: 219). Zaten bu tarihten sonra Osmanlı devletinin kapladığı topraklar da dahil Asya'nın hemen her yerinde nüfuz bölgeleri için rekabete ve çatış-maya girişecek olan bu iki devlet, çıkarları elverdiğinde Osmanlı devleti aleyhine çeşitli anlayış birliğine varacaklardır. Burada önemli olan, bu anlayışın ne kadar sürdüğü ya da sonucunun ne olduğundan çok, belki de İkinci Dünya Savaşı sırasında Churchill-Stalin gizli görüşmelerine ka-dar, iki büyük devletin dünyanın bu yöresinde çıkarları doğrultusunda ^ görüş birliğine varmış olduklarıdır.
Millet kelimesi, Osmanlı Devleti'nde Müslüman olmayan Cemaatler için kullanılıyor. Bütün Müslümanlar bir ümmet sayılıyor ve "ümmet-i Muhammed" adını alıyordu. Rum, Ermeni ve Yahudileri ifade etmek için ise, etnik bakımdan değil, fakat dini cemaatler olarak millet deniliyordu.
Sultan II. Abdülhamid, dünyada en çok konuşular, hakkında en çok yazı yazılan devlet adamlarının başında yer alır. Çeşitli dillerde şimdiye kadar onun hakkında yazılanlar vagonlara bile sığmaz. Ama bunların çoğu, özellikle Türkiye'de yazılanların büyük ekseriyeti, objektiviteden uzaktır. Bazıları sadece iftiradan ibarettir. Özellikle Meşrutiyetten sonra kaleme alınanlar tarihin yüzünü kızartacak iftiralarla doludur. Maalesef, bu alışkanlık Cumhuriyet devrinde de sürmüş, gerçekleri söylemek âdeta suç sayılmıştır. Sultan Abdülhamid'i kötülemekle Cumhuriyet güçlenecekmiş gibi bir anlayış yerleşmiş
Reklam
591 öğeden 281 ile 290 arasındakiler gösteriliyor.