Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

özgür koç

özgür koç
@ozgurkocc
“Melankoli, şehvetli bir hüzündür yüceltilmiş hali ise sanat icra etmektir.”
Etiketler...
Eğitilmedim.
Tekirdağ
Artvin
110 okur puanı
Mart 2021 tarihinde katıldı
Beğeni
“Beğeni, bireylerin toplumsal dünyada edindikleri bolluk ya da kıtlık deneyimleriyle içselleştirdikleri köklü beklentilerden kaynaklanır”
Sayfa 229
Reklam
Böyle Buyurdu Kissinger…
Başarılı bir dış politikanın vazgeçilmez unsurları: 1- Konu ile ilgili unsurların dikkatli bir şekilde analiz edilmesine dayanan uzun vadeli stratejik görüş. 2- Devlet adamı, muğlak ve sıklıkla birbirleriyle çelişen çeşitli baskıları analiz edip onları bütünleştirici ve amaca uygun yönde şekillendirerek, bu vizyonu biçimlendirmelidir. Bu stratejinin sonucunun nereye varacağını ve bu stratejinin neden tercih edildiğini bilmelidir. 3-Devlet adamı, mümkün olan çerçeveyi zorlayacak şekilde hareket ederek, toplumun deneyimleriyle arzuları arasındaki uçurumu daraltmalıdır. Alışılmış olanın yinelenmesi durgunlukla sonuçlanacağından, burada gereken cesaret hiç de azımsanmamalıdır.
Sayfa 34
Shakespeare Dünyası
Shakespeare’in Hamlet’i ve onun çeşitli yorumları üzerinde yeterince mesai harcayan kişi mevzunun havsalaya sığmayan derinliğine de yakinen vakıf olur. Orada öyle patikalar görür ki, pek çoğu uçuruma sürüklerken, kimisi de uçurumdan doğar. Bu konuda sözü T.S. Eliot’a bırakmak gerekirse, “Shakespeare gibi mükemmel bir yazar hakkında asla haklı çıkmayacak olmamız muhtemeldir ve eğer asla haklı olamayacaksak, zaman zaman yanılma biçimimizi değiştirmemiz daha iyi olur”.
Sayfa 20

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kadındaki anne kompleksi Eros’un aşırı gelişimine yol açmazsa, kız anneyle özdeşleşir ve dişilik özellikleri felce uğrar. Kanı çekilmiş bu bakireler evliliğe karşı bağışık değildirler. Tam tersine, bir gölge gibi yaşamalarına ve pasifliklerine rağmen, ya da işte tam da bu yüzden, evlilik piyasasında çok revaçtadırlar. Bir kere o kadar boşturlar ki erkek onlarda her şeyi bulabileceğini sanabilir; hem o kadar biliçsizdirler ki, bilinçdışı sayısız antenle erkeklerin tüm yansıtmalarını emer ve bu da o erkeklerin müthiş hoşuna gider. Zira bu kadar büyük bir dişi belirsizlik erkeklerdeki kararlılığın ve keskinliğin arzulanan karşılığıdır; kararlılığın bir ölçüde tatmin olabilmesi için tüm kuşkular, ikircikler, belirsizlikler ve muğlaklıkların büyüleyici bir dişi masumiyete yansıtılması gerekir. Bu tipe özgü kayıtsızlık ve sürekli incinmiş masum rolü oynamasına neden olan aşağılık duygusu yüzünden erkeğin payına düşen avantajlı rol, üstün bir konumda olup yine de hoşgörülü davranmak ve kadının bildik yetersizliklerine tam bir şövalye gibi katlanmaktır. (Şansına bu yetersizliklerin büyük ölçüde kendi yansıtmaları olduğunu bilmez)
Sayfa 31
—Kızın Anne Kompleksi— Kızdaki anne kompleksinin dişilik hipertrofisi ya da atrofisi yarattığı tespit edilmiştir. Dişiliğin aşırı derecede gelişmiş olması, tüm dişi içgüdülerinin, özellikle de annelik içgüdüsünün kuvvetlenmesi anlamına gelir. Bunun olumsuz tezahürü, tek amacı doğurmak olan kadındır. Erkek açıkça ikincil önemdedir; o yalnızca
Sayfa 28
Reklam
Marxistlerin: “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!” sloganına karşı milliyetçilik, şu muhafazakar sloganı çıkarır: “Aynı ülkenin zalimleriyle mazlumları, birleşin!” Başlangıçta ise, tersine millet kavramı bütün vatandaşlar topluluğunu aristokratların ya da egemen iktidarın kaynağı olan kralın karşına dikme imkanını sağlamıştır. Milliyetçiliğin ilk anlamı ihtilalci olmuştur. Avrupa’da bütün 19. yüzyıl boyunca milliyetçilik, solcu bir ideoloji olmuştur. Daha sonrasında ise milliyetçiliği o zamana kadar ona hiç aldırış etmeyen muhafazakarlar kullanmaya başlamışlardır. 1793’te millet, ihtilalden yana olanların birleşme alametiydi. Bugün ise o, daha çok, Coblentz göçmenlerinin torunları tarafından kullanılmaktadır.”
Sayfa 89
“Bu teori çok ilgi çekicidir. Çeşitli araştırmalar göstermiştir ki kadın oyları genç yaş sınıflarında ve özellikle halk çevrelerinde daha muhafazakardır. Bazıları bunda “gönül işlerinden” sözeden basının ve edebiyat, televizyon, sinema tarafından genç kızlara aşılanmakta olan genel bir zihniyetin etkisini görmektedirler. Bunlara şimdiki durumlarından kurtulup toplumsal merdivende yükselmek için en iyi çarenin “sevimli bir prens” bulup zengin bir evlilik yapmak olduğu telkin edilmekte; böyle bir ihtimal de onlara burjuvazinin değer sistemini benimsetmekte, her türlü ihtilalci dinamizmi kaybetmelerine sebep olmaktadır. Bu izah ilgi çekicidir ama, kapsamını mübalağa etmemek şartıyla.”
Sayfa 48 - Varlık Yayınları, 1964
“O halde, Max Weber’in bir yerde “etik peygamberleri” ya da “hukukun peygamberleri” diye adlandırdığı, toplumsal olan her şey adına konuşan, başka bir deyişle ittifak halindeki grubun ittifakının bir ifadesi oduğunun müştereken kabul edilmesi istenilen bir söylemin kurucusu olan toplumsal failler üzerine düşünmeye çalışalım… Etik peygamberler, alışıldık meşru bir sözcüde doğalmış gibi görünen şeyi su yüzüne çıkarmalarından dolayı çok ilginçtir. Cumhurbaşkanı sürekli, kendisi üzerinde uzlaşmış bir topluluğun vücut bulduğu bir tüzel kişi gibi konuşur. Zaman zaman “tüm Fransızların başkanıyım” dediği de olur normalde ama bunu söylemesine gerek yoktur. Anayasal organlara temennilerini takdim eden, Fransa’nın kurucu unsurları olan anayasal organların temennilerini kabul eden o değil, Fransa’dır; muhalefet dahi, gerçekte tüzel bir kişi olan bu biyolojik şahsiyetin aşkınlığını tanımak üzere orada bulunur.”
Sayfa 66
Pierre Bourdieu, devleti “Düşünülemez Bir Nesne” olarak tanımlar ve ekler: “…devlete, bir devlet düşüncesi atfediyor olma riski taşıdığımızı belirtmiş ve düşüncelerimizin, toplumsal dünyayı onun aracılığıyla inşa ettiğimiz bilinç yapılarının ve devlet denilen bu özgün nesnenin bile aslında devletin ürünü olma ihtimalinin yüksek olduğunu vurgulamıştım.”
Sayfa 17
Pişmanlık ve acizliğe dair
“Poenitentia virtus non est, sive ex ratione non oritur, sed is, quem facti poenitet, bis miser seu impotens est.” “Tövbe, akıldan kaynaklanmıyorsa erdem değildir; yaptıklarından dolayı tövbe eden iki kat daha sefil ve acizdir.”
Reklam
Düşünme, sonuçta tamamen boyunduruk altına alınan ürkütücü doğadan kurtulurken doğmuş, meydana çıkmıştır. Haz, deyim yerindeyse doğanın öç alışıdır… Egemenler hazzı topluma rasyonel diye, tamamen zapt edilmemiş doğadan alınan gümrük vergisi diye sunarlar.
Sayfa 124
İnanç ve toplumsal özlem
Tanrılara ve cinlere duyulan sevginin kaynağı, uygarlığa bulaşmış olanların sıla hasretiydi, kendilerini toplumsal düzenin öğesi haline getirmek zorunda kalanların “nesnel umutsuzluğuydu”, onlar tapınma sırasında tanrılara ve cinlere “yüceltilmiş doğa” olarak sesleniyorlardı.
Sayfa 124 - Kabalcı Yayınevi, 1995, Cilt-1
“Sevginin çirkin, küçük kardeşi.”
Kişisel bağ, bireysel arkadaşlık, yalnızca çok gelişmiş bir tür-içi saldırganlığa sahip hayvanlarda görülür; gerçekte belli bir hayvan ya da tür ne denli saldırgansa, bu bağ da o denli sıkıdır. Nefret, sevginin varlığını öngörür.
Lorenz ve Freud
Her iki düşünür de dürtünün kökenlerini farklı biçimlerde açıklasalar da hidrolik saldırganlık anlayışı ikisinde de ortaktır. Ne var ki, bir başka bakımdan, birbirlerinin tam karşısında yer almış görünmektedirler. Freud, yıkıcı bir içgüdünün varlığını savunuyordu; Lorenz’e göre bu varsayım, biyoloji bilimi açısından savunulamaz niyelikteydi. Lorenz’in savunduğu saldırganlık dürtüsü, yaşama hizmet eder; Freud’un saldırganlık içgüdüsü ise ölümün hizmetçisidir. Freud, yıkıcı dürtünün karşısına ona eşit Eros (yaşam, cinsiyet) gücünün bulunduğunu savunur; oysa Lorenz’e göre, sevgi de saldırganlık içgüdüsünün bir ürünüdür.
Sayfa 41
Şarap rengi denize bir tepeden bakan adam ne kadar görebilirse uzağı, o kadar yol alıyordu atlar bir sıçramada.
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.