"Spartaküs'ün köle ordusunda neferdin
Paris barikatında umut oldun direndin
Afrika'da zenciydin, Panço Villa'yla köylü
Ernesto'yla Castro'nun bağımsız Küba düşü"
(open.spotify.com/track/0m8nHZj1n...)
(spoiler içerebilir)
" İnsan mutlağın varlığını duyumsayıp evrenin gizini taşıyorsa eğer, ne yaptıklarını bilmeden saati gelince birbirine saldıran insan sürülerinin peşinden sürüklenerek yaşayabilir mi? "
Balzac ismini duyduğumuzda birçoğumuzun aklına tasvirler, uzun betimlemeler gelir. Bu tasvirler bazıları tarafından sıkıcı,
,zweig oturup iki mektup
yazdı, biri rio de jenerio valisine, diğeri
yeryüzü ahalisine, ‘bizi konuk ettiniz, sağ olun’ dedi valiye,
‘hiç değilse bizden sonra yeryüzünü güzelleştirin’
diye seslendi ahaliye,
"Paris, öbür adıyla Aleksandros, Troya kralı Priaaos'la kansı Hekabe'nin en küçük oğludur. Kraliçe onu doğurmadan önce uykusunda bir düş görmüş: Karnından çıkan bir ateş, Troya surlarını sarıyor, bütün şehri yangına veriyormuş. Falcılar bu düşü kötüye yorumlamışlar, doğacak çocuk, şehri yıkıma götürecek, demişler. Bebek doğunca da Priamos onu İda dağına bırakmak üzere bir uşağına vermiş. Uşak Paris'i dağa bırakmış, vahşi hayvanlar hakkından gelir diye düşünmüş. Ama öyle olmamış. Bir dişi Ayı, bebeği emzirmiş. Bir süre böyle gitmiş, sonra Agelaos adında bir çoban bulmuş, evine götür müş ve kendi çocuklarıyla bir arada büyütmüş. Paris, çobanlar arasında güzelliği, yararlılığıyla dikkati çekermiş, sürülerine çok iyi baktığı için ona koruyucu anlamına gelen Aleksandros adını takmışlar."
Açtım alev dolu gözlerimi,
Odamın gördüm ürkünçlüğünü,
Ve duydum,toplayınca kendimi,
İğrenç kaygıların süngüsünü;
Sarkaç ölüm ezgisiyle tek tek
Hoyrat,öğleyi çalıyor artık,
Gökte yağdırıyordu bu gevşek,
Çekilmez yer yüzüne karanlık.
Bir düşleme benzeyen bir oda, gerçekten tinsel bir oda, durgun havası hafiften pembe ve maviye kaçan.
Pişmanlık ve arzu ile kokulandırılmış bir tembellikte yunar burada ruh. –Alacakaranlığımsı, mavimsi, pembemsi bir şey; bir güneş tutulması sırasında bir haz düşü.
Düş gibi ve gerçekten tinsel bir oda, hafif pembe ve mavi bir havası var.
Pişmanlık ve arzu kokan tembel bir banyoda yıkanıyor burda ruh. Tanyeri gibi bir şey bu, mavimsi, gül kuru su; güneş tutulurken görülen şehvet düşü.
Kül rengi, engin bir gök altında, yolsuz, çimensiz, dikensiz, ısırgansız, geniş, tozlu bir ovada birtakım insanlara rastladım, iki büklüm yürüyorlardı.