Bazen karakterlerin nezaketten çok alınan hasarlarla şekillendiğini düşünürdüm.
Nezaket insanın içine , aldığı hasar kadar derinden işlemezdi. Aldığınız hasar ruhunuzda öyle kötü bir leke bırakırdı ki ne kadar silerseniz silin çıkmazdı. Sonsuza kadar orada kalırdı ve ben insanların sadece bana bakarak bile aldığım hasarları görebildiklerini hissediyordum.
Herkes gibi benim de , bana ait bir gökyüzüm var. Kendi fırtınam, yağmurum, şimşeğim, baharlarım ve yakıcı yaz günlerim, karanın görünmediği. Kendi okyanusum var.
İnsan neden doğayı ve yaratılanların adlarını aşk denen kişi için kullanılır biliyor musun ? Bildiği başka güzel bir tanım olmadığı için elbette. Sen o bilmediğim yerlerden geldin hayatıma. Henüz keşfedilmemiş bir âlemin varlığısın. Bilmediğim kelimeler olduğunu fark ettirdin bana.
Yaşadığı şey bir düş , acı veren bir şuur kaybıydı ; sıkıca sarılmıştı bebeğe , çünkü bebeğin de sıcak bir kalbi vardı ve tıpkı kendi kalbi gibi atıyordu, içinde yükselen tüm sevgi ve şefkati bu suskun dudaklara armağan edebilirdi ; çünkü kendisi farkında değildi ,ama sarılma özlemiyle yanıp tutuşan kolları , bir yabancıya tek bir kelime ettiğinde bile hissettiği utancı duymaktan korkmayarak , canlı bir bedeni sımsıkı sarabildi. Hiç yorulmadan ve kendini kandırdığını fark etmeden böyle geçip gitti saatler.