Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Çeşitli kapıların olduğu beton bir odada durmuş tek tek kapıları kapattığını, kendini içeriye kıstırdığını, çıkış şansını kendi eliyle teptiğini hissediyor. Peki neden yapıyor bunu? Neden nefret ettiği, korktuğu bu yere kısılıyor gidebileceği başka yerler varken? Bu, diyor içinden, başkalarına bağımlı olmanın diyeti: Tek tek bırakacaklar onu ve yine yalnız kalacak, fakat bu sefer daha kötü olacak çünkü bir zamanlar daha iyi olduğunu hatırlayacak. Hayatının geriye gittiğini hissediyor bir kez daha, giderek küçüldüğünü, beton duvarların yaklaşa yaklaşa ona ancak çömelecek kadar yer bıraktığını; çünkü uzanırsa, tavan tepesine inip onu boğacak.
"Peki çeyrek milyon desek?"
"Sorun para değil. Ben suçlulara arka çıkmam. O yollardan çok geçtim. Paranın satın alamayacağı şeylere mâl oluyor," dedim.