Neden hayaller uğruna kendimizi feda etmeye devam ediyoruz ki? Neden gençken yaşadığımız işkenceleri bize hatırlatan ilişkilerin tutsağı oluyoruz ki? Çünkü bir gün bunun değişeceğini umuyoruz, sihirli sözcüğü bulabilir, doğru tavrı takınır ve doğru anlarsak değişecek sanıyoruz. Ancak bu, tıpkı çocukluğumuzdaki gibi sevgi görmek için eğilip bükülmemiz anlamına gelir. Bugün yetişkinler olarak çabalarımızın suistimal edildiğini, bunun gerçek anlamıyla sevgi olmadığını biliyoruz. Peki neden bizi herhangi bir sebep yüzünden küçükken sevememiş insanlardan sevgi bekliyoruz?
Bu umudu bırakabilirsek, beklentiler de yok olacaktır. Hayatlarımızda sabit bir etmen olan kendimizi kandırma da onlarla birlikte yok olup gidecektir. Sevilmeye değmediğimize artık inanmayız, sevilmeye değer olduğumuzu ispat etmemiz gerektiğine artık inanmayız. Suç bizde değildir. Anne babamızın kendilerini içinde buldukları durum, kendi yaşadıkları çocukluk travmaları için ne yaptıkları, kaydettikleri (ya da kaydedemedikleri) ilerleme bu travmalarla hesaplaşıp uzlaşır. Bütün bunları değiştirmek için yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Yapabildiğimiz tek şey, kendi hayatlarımızı yaşamak ve tutumlarımızı buna göre değiştirmektir.