Kitabın farklı olduğu kesin; bu farklılığı içime çekip henüz sevip sevmediğime karar veremedim. Ama şunu gerçek manada merak ediyorum. Bu kadar bireysel, bu kadar farklı kültürden bir eser, hatta abartıp şöyle söyleyeyim dönemin Servet-i Fünuncuları kadar kapalı olan bu eseri nasıl bu kadar çok kişi aynı anda seviyor ve takdir ediyor. Anlayamıyorum.
Kitap bir adamın bacaklarından turp filizi çıkmasıyla başlıyor. Bu tarz eserlerdeki bence en kritik noktayı bir şekilde aşıyor. Evet, biz adamın bacağında gerçekten turp filizi yeşerebileceğine inanıyoruz ve baş karakter ile bu sorunun çözümü için bir seyre başlıyoruz. Kanguru defterinin kullanılması ile adamın kırtasiyeci olması arasındaki ilişki vasıtasıyla birlik kurulmuş; kangurulardan ise de bireysel farklılıklardan uzak aynılaşmış canlılar olduğu için karakterimizle ilişki kurulmaya çalışılmıştır.
Fantastik örgülerle donatılmış bu kitapta karakter her yaşanan olayda biraz daha kontrolü kaybediyor. Sanırım tam Kobo Abe'nin hissettirmek istediğini algılıyoruz. Bütün dünya elemanımızın karşısında. Bazı noktaları çok Japon kültürüne ait olduğu için anlamak ya da sindirmek zor olsa da; genel post modernizm eleştirisi rahatlıkla anlaşılıyor.
En sonda kitap bir gazete kupürü ile bitiyor. Anlıyoruz ki ( en azından benim için) arkadaşımız bacağında böyle bir şey olduğunun halüsinasyonunu görüyor; bir yerde bu travma ile baş edemiyor. Belki de Kobo Abe'yle birlikte anlıyoruz ki, insan zavallı biçare aklını yitirmiş durumda bir acziyet içinde.