En temel çağrı, "delileri" en fazla ezilen grup haline getiren yasal kısıtlamaları ortadan kaldırmak. Halbuki onların temel insan haklarından yararlanmasına ya da yararlanmamasına karar verenler, adalet mekanizmaları bile değil, bizzat onları baskı altında tutan psikiyatristlerdir. Sözüm ona hastanın yararına diye, psikiyatrist onun konuşma özgürlü ğünü, seyahat özgürlüğünü ve örgütlenme özgürlüğünü kısıtlama yetkisine sahiptir. Akıl hastanesindeki hastalar, çoğu zaman, psikiyatristin açık izni olmadan bir telefon bile edemezler. Halk yığınlarının bulunduğu akıl hastanelerinde, hastaların çoğu psikiyatristin bir yığın domates fidesini inceler gibi çıktığı ekspres vizitlerinin dışında, onu tanımaz bile. Hastaların bazıları yıllarca koğuşlarından dışarı çıkarılmaz; çoğu güneşin yüzünü bile göremez. Mektup yazmaya ve almaya izinleri var mıdır? Ziyaretçiler ne zaman gelebilir? Hatta gelebilir mi? Bütün bunlar psikiyatrist tarafından belirlenir. Bu tür kararlar, hastanelerin personel kıtlığı çekmesi yüzünden genellikle toptan verilen kararlardır. Hastaların durumunu tek tek, bireysel ölçekte ele almak şöyle dursun (halbuki psikiyatrinin temeli, varlık gerekçesi ve tedavi modeli budur), psikiyatrist, sorumluluğu altındaki hasta sayısından bile haberdar olmayabilir.
Psikiyatri, bir baskı aracıdır. Szass, Laing ve Foucault gibi bilim adamları bu konuyu ele almışlardır.
Sayfa 49 - İletişim Yayınları, 47. Baskı, Çev. Zehra Gençosman-Ömer Madra