Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Edebiyatın Ramazanı
Ramazan elbette kendi kurallarıyla gelir. İnsanı, diğer on bir aydaki konfor alanından çıkartır. Dolayısıyla kendi kurduğu atmosferde nefsimizi terbiye eder ramazan ayı. Biz bu ay vesilesiyle konfor alanımızdan çıkınca eşyaya olan köleliğimizden nasıl kurtulacağımızın, özümüzün nasıl gürleşeceğinin yol haritasını sunar bu ay. İnsanın kendi içindeki değişmeyen özünü yeniden hatırlaması için konfor alanından çıkması şart. Sezai Karakoç, Samanyolu'nda Ziyafet adlı kitabında orucun ajandamızı değiştirmesinin anlamını şu cümlelerle ifade eder: "Gündelik alışkanlıklar terk edilmiştir. Özge bir oluş ile gün başlar. Yücelten anlamın ışığında vakit daha bir kıymet kazanır. Zaman ve eşya gerçek anlamına kavuşur. İnsan bu değişikliği gün içinde derinden duyar."
İftar zamanında tıka-basa helâlden yememektir. Helâldan tıka-basa doldurulan karın, Allah nezdinde en buğz dolu kaptır. Oruçlu bir kimse, gündüzleyin yemediklerini tedarik edip iftar zamanında tıka-basa yerse acaba Allah’ın düşmanı olan nefis ve şeytanı nasıl kahredebilir ve şehvetini nasıl kırabilir? Bazen de kişi, oruçlu olmadığı takdirde yiyeceklerinin birkaç mislini te’min ederek iftarda yer. Hatta öyle âdet olmuştur ki yemeklerin en nefisleri ramazan ayı için tedârik edilir ve o ayda, birkaç ayda yenilmeyecek kadar çeşitli yemekler yenir. Hâlbuki oruçtan gaye, mideyi aç bırakmak, heva hevasatı kırmak ve böylece nefsi, takvaya alıştırmaktır. Bu, orucun başta gelen hedefidir. Fakat mide sabahtan akşama kadar aç bırakılır, tam akşam zamanı yemeğe karşı şehvetle isteği kabardığında, ona lezzetli yemekleri yedirip doyurursa, onun iştahı daha da fazlalaşır ve kuvveti daha da gelişir. O zaman öyle şehvetler baş gösterir ki şayet nefis eski âdetlerinde bırakılıp oruç vesilesiyle bu kadar çeşitli yemeklerle beslenmeseydi, daha sakin olurdu. Binâenaleyh orucun ruhu ve özü, şeytanın elinde serlere sevk etmek için vesile olan nefsin kuvvetlerini kırmaktır. Bu ise, ancak iftar zamanında az yemekle hasıl olabilir. Yani eğer oruçlu olmasaydı, akşamleyin ne yiyecekse oruçlu olduğu takdirde ancak onunla iktifa etmelidir. Eğer bütün gün yiyeceklerini toplayarak hepsini üst üste iftar zamanında yerse, o zaman orucundan herhangi bir fayda temin edemez.
Reklam
Var mısınız?
Gerekçe ne olursa olsun, çocukları dilendirmek, mahalli yönetimlerin ve devletin bu suiistimale göz yumması, kabul edilir şey değil. Çalıştırdıklarımızın hakkını vermeyerek, çevremizi gözetmeyerek ve öğretmenler olarak çocuklarımızla ilgilenmeyerek buna biraz da biz sebep olmuyor muyuz? Bunu değiştirebiliriz ve kesinlikle yapabiliriz. Belki ramazan vesilesiyle çocuğunuza aldığınız kıyafetten bir adet de fakir bir arkadaşına alır ve çocuğunuzun arkadaşına hediye etmesini sağlayabilirsiniz. Ya da harçlığının bir bölümünü fakir bir arkadaşıyla paylaşmasını telkin ederek eğitiriz onları. Çocuk, Ramazan Bayramı olmadan, ramazan içinde herhangi bir zamanda verilmesi gereken sadak-ı fitrin kendine ait olanını gidip bir zarf içinde bir arkadaşına takdim eder de hem dostluğun pekişmesini sağlar, hem de almaktan çok vermeyi öğrenmiş olur. Ne güzel olmaz mı? Var mısınız bu ramazanda bunları yapmaya?
Sayfa 128
"Ehl-i Beyt Kültü" İran'ın kullandığı bir başka araçtır. Bu bağlamda Kerbela bütün dini gün ve gecelerin önüne geçirilmiş, Muharrem ayı da adeta Ramazan ayına rakip bir merasim ve ibadet zamanına dönüştürülmüştür. Hz Hüseyin'in Müslümanların genelindeki kıymeti üzerinden İslam dünyasının tamamıyla irtibat kuran İran, böylece Sünni kesimleri de Hz Hüseyin fenomeni üzerinden köşeye sıkıştırıp itham altında bırakmaktadır."Hz Hüseyin'i Sünniler öldürmüş" gibi bir manaya büründürülen "Modern Kerbela Matemi" vesilesiyle, Şia dışındaki bütün Müslümanların kendilerini suçlamak ve öz eleştiri yapmak zorunda kaldığı bir iklim oluşturulmuştur.
Sayfa 145Kitabı okudu
İftar zamanında, helâl de olsa tıka-basa yememek gerekir. Helal de olsa tıka-basa doldurulan karın, Allah nezdinde en fazla buğz edilen kaptır. Oruçlu bir kimse, gündüz yemediklerini iftar zamanında tıka-basa yerse, acaba Allah'ın düşmanı olan nefis ve şeytanı nasıl kahredebilir ve şehvetini nasıl kırabilir? Bazen de kişi, oruçlu olmadığı takdirde yiyeceklerinin birkaç mislini temin ederek iftarda yer. Hatta öyle âdet edilmiştir ki, yemeklerin en nefisleri ramazan ayı için tedarik edilir ve o ayda, birkaç ayda yenilmeyecek kadar çeşitli yemekler yenir. Oysa oruçtan gaye, mideyi aç bırakmak, heva ve şehveti kırmak ve böylece nefsi, takvaya alıştırmaktır. Bu, orucun başta gelen hedefidir. Fakat mide sabahtan akşama kadar aç bırakılır, tam akşam zamanı yemeğe karşı şehvetle isteği kabardığında, ona lezzetli yemekleri yedirip doyurulursa, onun iştahı daha da fazlalaşır ve kuvveti daha da gelişir. O zaman öyle şehvetler baş gösterir ki, şayet nefis eski âdetlerinde bırakılıp oruç vesilesiyle bu kadar çeşitli yemeklerle beslenmeseydi, daha sakin olacaktı. İşte bu nedenle orucun ruhu ve özü, şeytanın elinde şerlere sevk etmek için vesile olan nefsin kuvvetlerini kırmaktır. Bu ise, ancak iftar zamanında az yemekle hâsıl olabilir. Yani eğer oruçlu olmasaydı, akşam ne yiyecekse, oruçlu olduğu zaman da sadece onunla yetinmelidir. Eğer bütün gün, yiyeceklerini toplayarak hepsini üst üste iftar zamanında yerse, o zaman orucundan herhangi bir fayda temin edemez.
Sayfa 27
Reklam
Cenab-ı Mevla mübarek Ramazan iklimi vesilesiyle ülkemize,milletimize,ailemize ve bütün âleme huzur ve bereket bahşeylesin.
Unutulanların hatırlandığı, ihmal edilenlerin gönlünün alındığı bu mübarek ay vesilesiyle aslında biz bize, içimize, ruhumuza, vicdanımıza dönüş yapar,kendimizle yüzleşiriz. Başkalarının değil,kendimizin eksikliklerini tamamlar, kendi özümüzü hatırlarız. Ay, hilalden dolunaya dönüp tamamlandıkça aslında biz tamamlanırız.
"Ramazan ayının yeniden iman etme ve imanda sahihleşme imkânını verdiğine hepimiz şahit olmuşuzdur. Bazılarımız kötü alışkanlıklarının bir kısmını oruç etkisiyle bırakmakta, Ramazan ayından sonra o alışkanlıklara dönmemek için çaba göstermektedir. Çevremde, Ramazan vesilesiyle sigara ve içki içmeyi, kumar oynamayı bırakan insanlara rastladım. Bazılarımız da Ramazan'da başladığı az yemek disiplinini sonraki aylarda da sürdürerek daha sağlıklı ve sünnete uygun bir yemek düzenine ulaşmaktadır. Ramazan ayında namaz kılmaya ve Kur'an okumaya başlayanlardan bir kısmı, sonraki günlerde buna dikkat etmekte, daha dindar bir hayat sürmektedir. İnsan, samimi biçimde o iklime girerse hamuru yeniden yoğrulur. Ramazan ve oruç, insanı kuşatan bu iklimiyle kulluğu sevdirmektedir."
Sayfa 24
nedeni ne olursa olsun İran'a sempati besleyen Sünni'nin aklı yoktur
İran'ın, etkisini yayarken kullandığı birinci argüman, 1979'dan bu yana ateşli bir retorik olarak dillendirilen "ABD ve İsrail karşıtlığı"dır. Kritik zamanlarda bu ülkelerle masaya oturup pazarlıklara ve alışverişlere girişmekte beis görmese de, İran devlet aklının ürettiği sloganlar, halk tabanında kabul görmüştür. İslâm dünyasının birçok ülkesinde de İran, "ABD ve İsrail'e karşı direniş cephesi" olarak isimlendirilmektedir. "Ehl-i Beyt Kültü" İran'ın kullandığı bir başka araçtır. Bu bağlamda, Kerbelâ bütün dinî gün ve gecelerin önüne geçirilmiş, Muharrem ayı da adeta Ramazan ayına rakip bir merasim ve ibadet zamanına dönüştürülmüştür. Hz. Hüseyin'in Müslümanların genelindeki kıymeti üzerinden İslâm dünyasının tamamıyla irtibat kuran İran, böylece Sünnî kesimleri de Hz. Hüseyin fenomeni üzerinden köşeye sıkıştırıp itham altında bırakmaktadır. "Hz. Hüseyin'i Sünnîler öldürmüş" gibi bir manaya büründürülen "Modern Kerbelâ matemi" vesilesiyle, Şia dışındaki bütün Müslümanların kendilerini suçlamak ve özeleştiri yapmak zorunda kaldığı bir iklim oluşturulmuştur. "Vahdet " kavramı da İran tarafından sıklıkla gündemde tutulmaktadır. İran'ın mezhepçi ajandasını ve İslâm dünyasındaki faaliyetlerini sorgulamamak şartıyla, "İslâm Vahdeti" konulu konferanslarda Sünnî din adamları ve siyasetçiler de sıklıkla boy göstermektedir.
Sayfa 144
Reklam
Rabbimiz! Ramazan vesilesiyle Kur’ân ile bütünleşmeyi, Kur’ân ile yürümeyi, yürüyen Kur’ân’lar olabilmeyi, Kur’ân ile bakmayı, Kur’ân ile düşünebilmeyi ve Kur’ân ile yaşamayı bizlere nasib eyle!”
Sayfa 372
Oruç vesilesiyle nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa, şefkat kanalları işlemiyor, zayıf kalıyor. Bu durumda mükellef olduğu yardımı ve görevi yapmıyor. Yapsa da, gerçek açlığı görmediğinden, tam yapamıyor, içinden yapmıyor, yaptığında minnetle yapıyor.
Iranın, etkisini yayarken kullandığı birinci argüman, 1979'dan bu yana ateşli bir retorik olarak dillendirilen “ABD ve İsrail karşıtlığı’dır. Kritik zamanlarda bu ülkelerle masaya oturup pazarlıklara ve alışverişlere girişmekte beis görmese de, İran devlet aklının ürettiği sloganlar, halk tabanında kabul görmüştür. İslâm dünyasının birçok ülkesinde de İran, "ABD ve Israile karşı direniş cephesi" olarak isimlendirilmektedir. "Ehl-i Beyt Kültü" İran'ın kullandığı bir başka araçtır. Bu bağlamda, Kerbelâ bütün dinî gün ve gecelerin önüne geçirilmiş, Muharrem ayı da adeta Ramazan ayına rakip bir merasim ve ibadet zamanına dönüştürülmüştür. Hz. Hüseyin'in Müslümanların genelindeki kıymeti üzerinden İslâm dünyasının tamamıyla irtibat kuran İran, böylece Sünnî kesimleri de Hz. Hüseyin fenomeni üzerinden köşeye sıkıştırıp itham altında bırakmaktadır. “Hz. Hüseyin'i Sünnîler öl- dürmüş" gibi bir manaya büründürülen “Modern Kerbelâ matemi" vesilesiyle, Şia dışındaki bütün Müslümanların kendilerini suçlamak ve özeleştiri yapmak zorunda kaldığı bir iklim oluşturulmuştur. "Vahdet" kavramı da İran tarafından sıklıkla gündemde tu- tulmaktadır. İran'ın mezhepçi ajandasını ve İslâm dünyasın- daki faaliyetlerini sorgulamamak şartıyla, “İslâm Vahdeti" konulu konferanslarda Sünnî din adamları ve siyasetçiler de sıklıkla boy göstermektedir.
Sayfa 144
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.