Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Erhan

The desert creeps in on a man's land. Not a fellah, but he does own some  land. Did own. From a boy, he has repaired the wall, mortared, carried stone  heavy as he, lifted, set in place. Still the desert comes. Is the wall a  traitor, letting it in? Is the boy possessed by a djinn who makes his hands  do the work wrong? Is the desert's attack too powerful for any boy, or wall,  or dead father and mother? No. The desert moves in. It happens, nothing else. No djinn in the boy, no  treachery in the wall, no hostility in the desert. Nothing. Soon, nothing. Soon only the desert. The two goats must choke on sand,  nuzzling down to find the white clover. He, never to taste their soured milk  again. The melons die beneath the sand. Never more can you give comfort in  the summer, cool abdelawi, shaped like the Angel's trumpet! The maize dies  and there is no bread. The wife, the children grow sick and short-tempered.  The man, he, runs one night out to where the wall was, begins to lift and  toss imaginary rocks about, curses Allah, then begs forgiveness from the  Prophet, then urinates on the desert, hoping to insult what cannot be  insulted. They find him in the morning a mile from the the house, skin blued, shivering in  a sleep which is almost death, tears turned to frost on the sand. And now the house begins to fill with desert, like the lower half of an  hourglass which will never be inverted again. What does a man do?
Reklam
Bence asıl şimdi, Peyami Safa'nın bu yazısını yıllar sonra koleksiyonlara bakıp okurken, “şaşmamak elden gelmiyor”. Şaşılacak şey, Peyami Safa'nın o zamanlar Ulus'un birinci sayfa yazarlığına getirilmiş olması değil... Milletvekili adayı gösterilecek olması da değil... CHP'de artık, onun gibi “sağ” çizgide olan - bazı
Sayfa 344Kitabı okudu
Şu gerçek, zamanla daha iyi görülüyor: Sermayeyi dünkü gibi “milli”leştirmek, “Türk”leştirmek, “Müslüman”laştırmak... Veya bugünkü küreselleşme koşulları içinde 'entemasyonal "leştirmek... Bunların hiçbiri, bir ülkenin ekonomisini sağlıklı hale getirebilecek “belirleyici etken” olamıyor. Bir üIkenin ekonomisi ancak; o ülke, başta siyaset olmak üzere tüm temel kurumlarıyla ve insanlarıyla “rasyonel”leştiği ölçüde, sağlıklı bir yapıya kavuşabiliyor... Kendi kaynaklarını ve imkânlarını akıllıca” kullanabildiği, karşısına çıkan sorunlara gerçekçi çözümler bulup uygulayabildiği ölçüde... Sermayenin -kime ait olursa olsun- verimli yatırımlara dönüşmesi, iş alanı yaratması ve sonuç olarak kalkınmaya katkı yapması, ancak bu genel koşul gerçekleşirse mümkün oluyor.
Sayfa 350Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
O halde ırkçılığı bir anomaliymiş gibi, Avrupa Aydınlanması hümanizminden gizemli bir sapma olarak görmek -ki bu meseleye ileride yeniden değineceğim- esaslı bir yanılgı olacaktır. Daha ziyade fark edilmesi gereken, Roma'daki emsaline uygun düşen bir biçimde, Avrupa hümanizminin genellikle, sadece Avrupalıların insan olduğu anlamına gelmesidir.
Minnet, kameramın merceğinde hiç de vazelin lekesi bırakmadı.
Reklam
Sevişmenin tam ortasında Nora'nın aklına Camus'nün bir sözü geldi; "Nelerin ilgimi çektiğini tam olarak bilemeyebilirim, ama nelerin çekmediğinden kesinilikle eminim."
Moskoviciye göre, eğer azınlık çoğunluğu etkilemek istiyorsa tutarlı davranmalıdır. Tutarlılık hem zaman içinde hem de grup üyeleri arasındaki tutarlılık olarak anlaşılmalıdır. Zaman içinde tutarlılıktan azınlık grubunun aynı şeyleri sürekli tekrarlaması değil, çoğunluk üzerinde tutarlılık algısı yaratması kastedilmektedir. Grup üyeleri arasındaki
Kitaplar insanın mutsuzluğuna teselli sandığımız bir derinlik katar yalnızca.
O zamanlar nakkaşhaneleri yönetmiş bu efsane üstatlara arkalarından yöneltilen eleştiri oklarının, şimdi de benim sırtıma sıkça saplandığını bildiğim için hakkımızda söylenen basmakalıp bazı lafların aslı esası yoktur, bilesiniz istiyorum. 1- Gerçekten beğenilecek yeni hiçbir şey olmadığı için beğenmiyoruz yeni hiçbir şeyi. 2. Sinirle, mutsuzlukla ya da başka bir kusurla zedelenmiş olduğumuz için değil, insanların çoğu aptal olduğu için insanların Çoğuna aptal muamelesi yapıyoruz. (Yine de onlara daha iyi davranmamız bizim hesabımıza daha bir incelik ve akıllılık olurdu.) 3- Çıraklıklarından beri aşkla sevdiğim ve yetiştirdiğim nakkaşlarım dışındaki pek çok adı ve yüzü unutup birbirine karıştırma bunaklığımdan değil, bu adların ve yüzlerin hatırlamaya değmeyecek kadar renkten ve parlaklıktan yoksun olmasındandır.
Sokaklarda koşar gibi yürürken yüksek bir çınar ağacı, Eniştemin öldüğü gün harika evlilik hayaleri ve tasarılarıyla eteklerim zil çalarak yürüdüğüm için beni aşağı gördü. Derken, buzlar eridiği için tıslaya tıslaya akan mahalle çeşmesi "aldırma," dedi bana, "işlerini ayarla ve mutlu olmaya bak". "İnanma ona ," diye aklımı tırmıkladı daha sonra bir köşede yalanmakta olan uğursuz bir kara kedi, "sen kendin dahil herkes, Enişte'nin katlinde parmağın var diye şüpheleniyor senden." Kedi yalanmayı bıraktı da bir an sihirli gözleriyle göz göze geldik. Ahalisi şımarttığı için küstah olur bu İstanbul'un kedisi, bilirsiniz.
Reklam
Bu rüyalar gerçekten uykularımızda gördüğümüz şeyler değildir hiç. Herkes güpegündüz gördüğü rüyayı gece, gördüm diye anlatır ki işe yarasın. Gece gördükleri gerçek rüyaları olduğu gibi ancak aptallar anlatır. O zaman ya seninle alay ederler, ya her seferinde olduğu gibi rüyanı kötüye yorarlar. Gerçek rüyaları ise, görenler dahil kimse almaz ciddiye. Yoksa siz alıyor musunuz?
Bütün haydutlar, şairler, kederliler akşam ezanı okunurken içlerindeki cinlerle şeytanların hep birlikte tepinerek, kazan kaldırıp hep bir ağızdan kendilerini ayarttığını bilirler: Dışarı, dışarı der içimizdeki huzursuz ses, öteki insanların, karanlığın, sefaletin, rezilliğin içine koş.
Çoğu para için, eğer o yoksa, sevmediklerini üzmek için yazı yazarlar.
414 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.