Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Katolik ve Ortodoksluğun oluşumu
16 Temmuz 1051 tarihinde Aya Sofya Kilisesi mihrabında Patriğin ve yandaşlarının aforoz edildiğini belgeleyen bir belge asılmıştır. Ancak, Patrik imparatoru ikna etmiş ve Roma elçi heyeti üyelerinin aforoz edildiği bir synod toplanmasını sağlamış, Papalık Fermanı büyük bir törenle yakılmıştır. Böylece, bir daha hiçbir şekilde bir araya gelemeyecek olan iki kilisenin mezhep ayrılığı resmen ilan olunmuştur.
Yukarıda bahsedilen gelişmelerin haricinde her iki kilisenin üzerinde hak iddia ettiği ve Normanların ülkeye girişlerinden sonra Roma ve İstanbul'un birlikte hareket etmelerinin siyasi açıdan önemli olduğu bir yer olan güney İtalya' da ihtilaf da artmış durumdadır. İçinde bulunulan durumun son aşamasını, belki de en can alıcı noktasını yukarıda bahsedilen dogmatik ve liturjik tartışmaların takip etmesi sonucu Kardinal Humbert'in İstanbul'a gelmesi oluşturmaktadır. Bu ziyarette Roma'yı, kendi Patriğini Roma ile iyi ilişkiler kurmak için harcamaya hazır olan imparator cesaretlendirmiştir denilebilir. Kardinalin ziyaret sebebi İstanbul Patriği ve yandaşlarını aforoz etmektir. 16 Temmuz 1051 tarihinde Aya Sofya Kilisesi mihrabında Patriğin ve yandaşlarının aforoz edildiğini belgeleyen bir belge asılmıştır
Reklam
M.S. 410 yılında Nasturi Kilisesi en büyük hamlesini yapar: Batılı piskoposlara her türlü bağlılığı ve itaa­ti reddeder. "Batılı piskoposlarla" kastedilen şey Roma değil, ak­sine Nasturilerin Batılı bir güç olarak gördükleri bizzat Bizans otoritelerinin kendileriydi. Nasturilerin dini bağımsızlığa yöne­lik bu hamlesi, teolojik kisveye büründürülmüş olsa da, açık bir siyasi ilandı.
Batı Kilisesi İsa imgesini çarpıtarak kiliseyi kiliselikten çıkarıp önce Roma Devleti, sonra da papalık kurumu haline getirdiği zamanlarda bilim henüz yoktu. Evet, Batı’da gerçek anlamda Hıristiyanlık ve kilise yoktur, gerçi çok Hıristiyan vardır, hiçbir zaman da yok olmayacaklar. Katolik dininin gerçek Hıristiyanlıkla ilgisi yoktur, artık putperestliğe doğru gidiyor, Protestanlık da dev adımlarla tanrıtanımazlığa, bugünkü gibi kararsız, değişken (ancak sonsuza dek değil) bir ahlaki anlayışa doğru yol almaktadır.
Yapı Kredi Yayınları
Kıptice
Eski Mısır dili ve yazısı bin yıllık süreçte pek çok değişikliğe uğradığı halde, dikkate değer bir süreklilik göstermiştir. Eski hiyeroglif yazısı ve onun halk arasında kullanılan el yazısı (demotic) Hıristiyanlık çağının başladığı yıllarda, yerlerini Kipti yazısı alana dek kullanılmıştır. Kipti yazısı, eski Mısır dilinin Yunan alfabesine uyarlanarak çevrilen ve halk yazısından harfler eklenerek oluşturulan son biçimidir. Kipti yazısına ilk olarak M.Ö.ll.yy'da rastlanır ve M.S.I.yy'a kadar görülür. Mısırlıların Hıristiyanlığı benimsemeleriyle birlikte, önce Roma, sonra da Bizans egemenliğine giren Hıristiyan Mısır'ın milli kültür dili olur. Mısır'ın Müslüman Araplar tarafından fethi ve sonraki Müslümanlaştırma, Araplaştırma döneminde Hıristiyan kalan Mısırlılar bile Arapça' benimserler. Bunlara bugün de Kipti denilmektedir ama Kipti dili yavaş yavaş yok olmuştur ve günümüzde yalnızca Kipti Kilisesi'nin ayinlerinde kullanılmaktadır.
Sayfa 25 - Arkadaş y, Çev:Selen KölayKitabı okudu
Roma kilisesi, İsa’nın bütün kiliseleri üzerinde bir mevki elde etmek için mücadele vermekteydi. En sonunda bu mevkiyi ele geçirdiğinde, diğer bütün kiliseleri doktrinine ve geleneklerine uymaya zorlayarak yok etti.
Sayfa 79 - İnkılâb YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Yahuda
Yahuda’nın Hz. İsa’nın ölümündeki rolü, 2 bin yıl boyunca anti-semitik şiddetin önemli bir kaynağı olmuştur. Yahuda, Hz. İsa ve diğer havariler gibi Yahudiydi. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini emreden Pontius Pilate ise Romalı bir pagandı. Ancak 1965’e kadar, Yahuda’nın ihaneti Roma Katolik Kilisesi tarafından Hz. İsa’nın öldürülmesinden dolayı tüm Yahudilerin suçlu olduklarının bir kanıtı olarak yorumlanmıştı (II. Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi Soykırımı’ndan sonra 2.Vatikan Konferansı ile kilise tavır değişikliğine gitti. Buna göre Hz. İsa’nın ölümünden dolayı “bütün Yahudiler sorumlu tutulamazdı.”)
Bu şekilde Rum Ortodoks Kilisesi, Roma-Katolik Kilisesi hakimiyetinden kurtarılmış, Bizans İmparatorluğu döneminde sahip olduğu haklar tanınmış ve Rum toplumu benzeri diğer topluluklar gibi, hiçbir şekilde asimilasyona tabi tutulmadan yüzyıllar boyunca kendi örf, adet ve gelenekleriyle özgürce sosyal ve dini yaşantısının gereklerini yerine getirebilmiştir.
Roma ­Katolik Kilisesi, Darwin'in kuramım asla resmi olarak kınamamış, eserlerini Index'e (yasak kitaplar listesi) katmamıştır. Vatikan kısa süre önce, evrimin Hıristiyan inancına uygun, geçerli bir kuram ol­duğunu ilan etmiştir.
Sayfa 99 - Epub
Geri169
1.044 öğeden 1.036 ile 1.044 arasındakiler gösteriliyor.