“Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun? Bütün hayatımca bu cam kırıklarını beyin zarımın üzerinde taşımak ve onları oynatmadan son derece hesaplı düşünmek zorundayım..”
“Yalnız kalmaktan korktukça yalnızlığım artıyor. Bu sefer gerçekten gülümsedim. İster görün, ister görmeyin; gülümsedim işte. Her şeyimi kaybetmedim daha..”
“Şu anda kim bilir napıyorsun sen. Belki çaydanlıktan bardağa o güzelim tavşankanını akıtıyorsun. Belki uykudasın, belki gezmede. Yahut da temiz, duru bir banyodasın. Başın, dişin ağrımasın, için bir garip burkulmasın da nerede olursan ol..
Yeter ki yaşa...”
“Benim için çok mühim olan, sana âşık olmak veya âşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım..?”
“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna..”
Leylâ, Zalım Leylâ!
Bari bu suskunluğun sebepli ve hayırlı olsa ve bana bu kadar kahırdan sonra, parıltılı şiirler göndersen. Öyle olacak elbette. Sen, osun çünkü. O, şâir, dost, en sevgili ve en kardeş.. Başka türlü olamaz..