Burada bir kadın yatıyor / Sizin gibi bir insandı o da
Ateş değse onu da yakar / Rüzgâr esse savurur/ Etine diken batsa kanar / Ama o sizin gibi değildi. / Keşke korkma diyen bir ses duyabilseydi / Özgürlüğü esen bir rüz gâr gibi verilebilse, keşke erkek gibi davranabilseydi dün ya ona / Kadınlık güzellik ve bereket / Hayat veren olsa da kadınlık / Yeryüzünde kadınlık talihsizlik / İşte bu son nefesin. / Burada bir kadın yatıyor. / Herkesin arzu larına boyun eğmiş. / Gençken rüzgâr kadar başına buyruktum / Kimse durduramazdı beni. / Saçlarımdan tutup kafese koydular. / Gençler ve kadınlar ve çocuklar bilgelerden daha bilgedir. / Yeryüzü kadınların, çocukların ve gençlerin olmalı / Kadınlar keşke erkek efendiler, kalbi kötüler gibi hür ve güzel yaşayabilseler.
Böyle adaletsiz bir savaşın sonunda birçoğumuz, belki de hepimiz uçmağa varacağız. Ama tüm acun bilecek ki rüzgar kadar hür yaşadık ve öyle de öleceğiz...
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Genco Erkal'ın sesiyle kitabı okumak etkileyiciliğini kat be kat arttırdı, müzikal desteği ve diğer okuyucular mükemmel bir tat bıraktılar damağımda. Nazım Hikmet'in inceliğini yine Fazıl Say'ın oratoryosundan tanımıştım, o zariflik bu kitapla yine pekişti içimde. Ayrıca Muammer Sun'un "Sevda Çiçeği" müziği bir o
ALTAYLARDAN TUNA'YA KIZILELMA'YA TÜRKLER
(Türk tarihinin baştan sona destansı anlatımı Türkiye'de bir ilk. Basım aşamasındaki çıkacak 818 sayfalık kitabımdan tanıtım amaçlı kısa bir bölüm)
TÜRK DESTANI
Başladım destana çekip Bismillah,
Türk milletini yaratmıştı Allah.
Geliyor Türk ırkı Yafes soyundan,
Bahsedeceğiz size Oğuz
Mazlum zâlimi af etmek ister de, habis ruh, af dileklerine her defasında bir tutam kanla karşı koymak ister, af denince kudurur, bütün dünyayı ölüme verecek bir felâket arar. Sanki bin canavar bir varlıkta canlanır. Korkar, çünkü kan, zulüm ve işkence olmadan onun için yaşamak imkânsızdır. Bu öyle bir yılan ki yalnız zehirini akıtabildiği müddetçe yaşar. Rüzgâr iniltisiyle, akan sular nağmeleriyle, insan hür nefesleriyle, âşıklar âhıyla, mümin ibadetiyle, mazlum gözyaşlarıyla yaşadığı gibi o ancak varlıkları yok eden, âleme ahlar dağıtan zehirleriyle yaşar. Onun korktuğu şeyler, çünkü onu yaşatmayan şeyler, af ve rahmet, insanlık aşkı, Allah korkusu, millet sevgisi ve vatan endişesidir. Onun sevdikleri ve onun taptıkları ise kin ve haset, zulüm ve kan iştihasıdır. Şimal rüzgârlarının en güzel çiçekleri soldurması gibi bütün faziletleri mahvedici, her hakka düşman komünizm onun, hakkın yerine geçirmek istediği kuvvettir.
Böyle bir benlikte boğuşan iki düşman şahsiyet ne zamana kadar çarpışır? Her mücadele gibi bunun da elbet bir sonu, hastalığın bir nihayeti vardır. Ve her boğuşmada olduğu gıbi iki taraftan biri muzaffer, öbürü mağlup çıka» caktır.
_İnsan, ya insan gibi akıllıca söylemeli yahut hayvanlar gibi susmalıdır!
_Sessizce bir köşede oturan sağırlarla dilsizler, gevezeden daha üstündür.
_Her ormanı boş sanma, belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur.
_Hastaya şeker vermek günah olur, çünkü ona acı ilaç fayda verecektir.
_İnsanlarla münasebetin ateşle münasebetin gibi olsun. Çok
sesi sabahlara kadar dinlediğim radyo sesi oradan oraya oratoryo sesi
koynuma giren sesi koynundan çıktığım sesi
el konulmuş şeytan sesi
el kadar masumiyet sesi
hür siyah üzerine çalakalem mavi tül sesi
tül mavi üzerine nakşedilmiş siyah gül sesi
beni hep döven abim sesi
beni kovalayan polis sesi
bıçaklanışım, bıçaklanır bıçaklanmaz eriyişim; kabullenilişim;
ah ben nerdeymişim, ben kiminmişim de talazlanmış, tozlanmışım! üstümü süpür rüzgâr!
şimdi şikayetim var! çalıntı kalplerle kirlenmişim!