Teknik cem hayatını kırar, insanlara yeni "sanal" cemaatler sunar. Dikey birliktelikler. Apartmanda 14 numara olarak bilinirsiniz. Oysa eskiden Ahmet Efendi denince mahalleli kimin kastedildiğini anlardı. Kırk kapı öte komşunuz çat kapı su, tuz, köz isteyebilir. Hakkıdır. Ama hayır duygularınız zilinize basan komşunuzun su,yakıt, elektrik borçlarını karşılamak ameline yönelmez. Acaba apartman yöneticiniz, daraldığınızı görüp aidatınızı ödemekte sizi idare eder mi? "...yakın komşuya, uzak komşuya., iyilik edin..."(Nisa,36)
"Sanal alan çok geniş bir yelpazeye sahip olması açısından insanlar istedikleri her şeye buradan ulaşabilmekte ve gerçek hayatta yapamadığı birçok şeyi burada yaparak kendilerini rahatlatmaktadırlar. Zira sanal âlemde herkese bir yer vardır."
Sanal gerçeklik deneyiminde iletişim makinelerle etkileşim içinde olmak değil , makineleri aracı olarak kullanan insanlarla etkileşim içinde olmaktır .
Göz teması olmazsa, insan bağ kuramaz ve bir ilişkisizlik halinde, ıssızlığın çölüne düşer. Çocuklarımızla göz göze geldiğimiz on binlerce defada, kalplerimizin birbirine yakınlaştığı ve ruhlarımızın birbirinin içine geçtiği o buluşma anlarında, birbirimize sevmeyi öğretiriz. O karşılıklı bağ, içimizde insanlığa dair taşıdığımız en iyi şeyleri onlara aktarmamızı sağlar. Bir nesilden diğerine sevgi böylece büyür. Çocukları muhafaza eder. Beynimizde bulunan, başka insanların duygu ve niyetlerini anlamamızı sağlayan merkezler, göz temasıyla etkinleşir.
Gözler kalbin aynasıdır. Göze bakmakla diğer insanların kalbinden geçenleri kestirme imkânına kavuşuruz. Peki biz ne yapıyoruz? Akıllı telefonlarımızı fora ederek başlarımızı yere indiriyoruz. Çevrimiçi kaldığımız her dakika bir başkasının yüzünden çalınmış bir dakikadır ve empati melekemizi dumura uğratır. Bir topluluk içinde olmaktan bir topluluk duygusuna sahip olmaya geçiyoruz. Sanal cemaatler bize sadece "-mış gibi olmayı" yaşatıyor. Gerçek toplumdan sanal topluma, ilişkiden bir duyguya, dostluktan bir dostluk hissine geçiş.