"Asıl sorun, hala başkaları tarafından sevilmeyi umuyor olsak da, kendini sevmeyi bu kadar öne çıkaran bir kültür içinde başka birini sevmenin gittikçe güçleşmesidir belki de."
Yaşadığımız çağı, "Yeni Kaygı Çağı" olarak adlandırabiliriz. Kaygıyı önce doğurup, daha sonra onu çözme iddiasında olan medya ve moda gibi
Ne kadar eğlenceli olursa olsunlar sanal cemaatler sadece bir yakınlık yanılsaması ve yalandan bir cemaat hissi yaratmaktan başka işe yaramazlar.
[Charles Handy]
"Ne kadar eğlenceli olursa olsunlar bu sanal cemaatler sadece bir yakınlık yanılsaması ve yalandan bir cemaat hissi yaratmaktan başka bir işe yaramazlar."
Bir topluluk içinde olmaktan topluluk duygusuna sahip olmaya geçiyoruz. Sanal cemaatler bize sadece "-mış gibi olmayı" yaşatıyor. Gerçek toplumdan sanal topluma, ilişkiden bir duyguya, dostluktan bir dostluk hissine geçiş.
Hayat, önümüze yepyeni sorunlar koyuyor günümüzde. Pek çok insan hayatını bilgisayar başında geçirirken. sanal cemaatler de bir yandan yeni toplumsallaşma biçimleri, yeni ilişki tarzları ve yeni ihanetler ortaya çıkarıyor. Öte yandan öznellik bambaşka bir biçimde tecrübe
ediliyor.
Sanal cemaatleri çekici kılan unsurlardan biri, modern toplumsal hayatın getirdiği tüm “maske”leri, başka maskeler takma pahasına, bir tarafa bırakmayı kolaylaştırmasıdır. Anonim bir karaktere sahip olan sanal cemaatlerde insanlar bir takma ad (nickname) arkasına gizlenebilirler. Top-lumsal kontrol mekanizmalarının işlemediği bu ortamlarda “üst ben”den gelen toplumsal baskıları bir tarafa bırakarak “ben”lerini serbest bırakmanın verdiği hazzı ve keyfi yaşayabilirler. Gerçek yaşamlarında/ilişkilerinde çekingen ve içe dönük olanların sanal cemaatler içinde daha rahat hareketleri belirtilmektedir.
İnternet sanal din ve sanal cemaat kaynıyor! Sanal cemaatler eliyle yayılan envai çeşit dini bilgi var ve bunların doğruluğunu test eden, süzgeçten geçiren bir mekanizma yok!
Hayat, önümüze yepyeni sorunlar koyuyor günümüzde. Pek çok insan hayatını bilgisayar başında geçirirken, sanal cemaatler de bir yandan yeni toplumsallaşma biçimleri, yeni ilişki tarzları ve yeni ihanetler ortaya çıkarıyor.
Göz teması olmazsa, insan bağ kuramaz ve bir ilişkisizlik halinde, ıssızlığın çölüne düşer. Çocuklarımızla göz göze geldiğimiz on binlerce defada, kalplerimizin birbirine yakınlaştığı ve ruhlarımızın birbirinin içine geçtiği o buluşma anlarında, birbirimize sevmeyi öğretiriz. O karşılıklı bağ, içimizde insanlığa dair taşıdığımız en iyi şeyleri onlara aktarmamızı sağlar. Bir nesilden diğerine sevgi böylece büyür. Çocukları muhafaza eder. Beynimizde bulunan, başka insanların duygu ve niyetlerini anlamamızı sağlayan merkezler, göz temasıyla etkinleşir.
Gözler kalbin aynasıdır. Göze bakmakla diğer insanların kalbinden geçenleri kestirme imkânına kavuşuruz. Peki biz ne yapıyoruz? Akıllı telefonlarımızı fora ederek başlarımızı yere indiriyoruz. Çevrimiçi kaldığımız her dakika bir başkasının yüzünden çalınmış bir dakikadır ve empati melekemizi dumura uğratır. Bir topluluk içinde olmaktan bir topluluk duygusuna sahip olmaya geçiyoruz. Sanal cemaatler bize sadece "-mış gibi olmayı" yaşatıyor. Gerçek toplumdan sanal topluma, ilişkiden bir duyguya, dostluktan bir dostluk hissine geçiş.
Aydınlanma filozofu Comte'nin pozitivist kilisesinde seküler papazları mumla aratan dijital mâbetlerde hutbe irad eden tele-vaizler, elektro manyetik dalgaların arasına sıkışmış kelâmın cazibesine kapılan ve ruhları ve şuurları alabora olan sanal cemaatler, yahut, bahçesiz ve damsız beton evlerine kapanmış veya toz kalkmaz, ot bitmez kalabalık caddelerde serserice tur atan özgür (!) ve yalnız bireyler.
Yükselen gökdelenlerin, ruhi zevk ve mimâri estetikten mahrum inşa edilen AVM'lerin içine sıkışmış ve Toprak Anaya hasret insanlık, kuzu sesine yabancı transhümanist ve sentetik canlılar.
Twitter, Tiktok, Facebook falan ve filânla şan ve şöhret arayan uzay kafalı taşralılar.
İşte Prag Mezarlığı Hahamlar Konsili yaptırımları, işte peçesi yırtılan Siyonist hükümranlığı....