"Güzel müziklerin, güzel resimlerin, binlerce inceliğin tadını çıkarırız, ama onları yaratanlara nelere malolduğunu, ne uykusuzluklara, gözyaşlarına, ihtilaçlı gülmelere, kurdeşenlere, astımlara, sara nöbetlerine, hepsinden beter olan ölüm korkusuna malolduğunu bilmeyiz... "
Herkese merhaba
Bugün,
Esra Çağaç moderatörlüğünde okuduğumuz Kayıp Zamanın İzinde serisinin en zor okunduğu söylenen (kitap okumaktan soğutma garantili) üçüncü kitabı, Guarmentes Tarafı ile geldim.
Marcel, evlerinde oturdukları Guermantes'lere hayranlık duyar ancak bu hayranlığın altında mantıklı bir açıklama yoktur. ‘Ben imkansız aşklar için yaratılmışım’ şarkısı eşliğinde Guermantes'lerin soylarına hayranlık duymaktadır. Kitabın önemli bir kısmında arkadaşı Saint Loup aracılığıyla Guermantes'lerle tanıştırılmak ve onlara davet edilmek için uğraşır. En sonunda muradına erince de hayalkırıklığına uğrar.
Serinin diğer iki kitabına göre betimlemelerle duyguların dile getirilişinin azlığı ve tersine konuşma kısmının çokluğu kitabın daha kolay okunmasını sağlıyor. Buna rağmen, son 100 sayfada Mme de Guermentes'in evindeki prensler, prensesler, markiler, markizler, dükler, düşesler, kontlar, konteslerin havada uçuştuğu şampiyonlar ligi ortamında içim şişti. İsim hatırlama konusunda zaten özürlü olduğumdan, sayfa çevirdikçe artan isimlerle beynim hata vermeye başladı.
Suçluyorum kitabını ise, Guermantes Tarafı’ndan önce okuduk. Zaten kısacık bir kitap ama bu kitapta sıkça bahsedilen Dreyfus Davası’nın geçtiği bölümlerde ‘ne davaymış arkadaş’ dememek için okumanız faydalı olacaktır.
Keyifli okumalar
Guermantes TarafıMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20201,472 okunma
Dolunay insan davranışlarını etkiler mi?
İnsanlar arasında bu inanç oldukça yaygındır. Hatta birçok ülkede polisler ve hastanelerin acil servis personeli, dolunay oluştuğu zaman işlenen suçların, intiharların, trafik kazalarının daha çoğaldığını, insanların renkleri görme yeteneklerinin azaldığını, sara nöbetlerinin sıklaştığını, sinir
O an bazıları, kendilerinden ziyade başkalarını düşünerek öldü, tıpkı on beş yaşındaki güzeller güzeli Sara'nın, kızıyla aynı anda öldürülmek için yalvaran annesi gibi. Böyle bir anın sonunda bile bir düşünce ve umursama vardı: kızının vurulduğunu görürse tecavüze uğradığını görmeyeceği düşüncesi. Çıplak halde bir anne, hayatının son birkaç saniyesini, bebeğini emzirerek geçiriyordu. Bebek, canlı olarak hendeğe atıldığında, o da arkasından atladı ve o şekilde öldü. O hendekte, bir hiç uğruna ölen 33,761 kişinin cesedi yatıyordu. Daha sonra bu cesetler, mezardan çıkarıldılar ve odun yığınları üzerinde yakıldılar. Yanmayan kemikleri ise ufalanarak kumla karıştııldı. Artık birer sayıdan ibarettiler.
Tam 4 saatte hiç sıkılmadan okuduğum tam anlamıyla kafa dağıtmalık bir kitaptı. Kişisel fikrim olduğunu belirterek bu yazarımızın Verity dışında kitaplarını okuyamamıştım çünkü benlik bir yazım dili ve konusuna sahip değildi. Ama bu kitaba bir şans vermek istedim ve beğendim. Biraz kitaptan bahsedecek olursam, Samson hakkında en başında çok daha farklı tahminlerim vardı ama sonu beni gerçekten şaşırttı. Spoiler olmasın diye söyleyemiyorum ama daha farklı bir durum olacak diye düşünmüştüm. Öyle olsa biraz daha mutlu olabilirdim çünkü kitapta geçen şey biraz ilginç geldi. Ama yine de Samson gayet tatlı ve kibar biriydi bu yüzden çok sevdim. Beyah ise gerçekten çok zeki ve tatlı. Zeki kadın karakterler okumayı çok seviyorum ve bu yüzden bu kitabı çok sevdim. İkisinin ilişkisi ise gerçekten güzel ilerledi. Bir anda hop noluyoruz dedirtmedi, aşamaları görmek çok hoşuma gitti. Beyah’ın kendi sınırlarını çizmesi ve bunu hep belirtmesi, Samson’un ise bu sınırları Beyah istemeden aşmaması bu kitapta en beğendiğim kısım oldu. Kitapta geçen diğer karakterleri de gerçekten çok sevdim. Hepsi tam yerinde kitaba dahil oldular. Açıkça isim veremiyorum spoiler olması açısından ama Sara süper biriydi. Sonu değişebilir miydi? Evet. Ama çok üstüne durulmalık bir durum değil çünkü tamamen kafa dağıtma kitabı olarak okudum ve işe yaradı. Eğer yormayan ve basit çerezlik kitap arıyorsanız kesinlikle tavsiye ederim.
Söz verilmiş ülkede yabancı
Ağlamayan gezgini düşündüm
Nil’i gözleriyle içen bir bilge gibi
Sara gülümsüyor
Yargıç yok taşı kim atacak
Leyla bilmez mi gerekli olduğunu
Şu anda
Ben İbrahim ve sara
Leyla bilmez mi
İlhami Çiçek📍
"Kendini iletişimsizliğe bırakmanın, tesellisiz ve sessiz heyecanlarımızın ortasındaki gerilimin dışında, hayat, koordinatları belli olmayan bir alan üzerinde koparılan patırtıdır; evren ise, sara hastalığına tutulmuş bir geometri."
Aslında her fikir yansızdır, ya da öyle olmalıdır; ama insan onu canlandırır, alevlerini ve cinnetlerini yansıtır ona; saflığını yitirmiş, inanca dönüştürülmüş fikir, zaman içindeki yerini alır, bir olay çehresine bürünür; Mantıktan sara hastalığına geçiş tamamlanmış olur... İdeolojiler, doktrinler ve kanlı şakalar böyle doğar.
Kendime bakmak zevk-i sefa değil nefsi müdafaadır ve bu bir siyasi savaş eylemidir. Dünya sizi, kim olduğunuzu veya ne yaptığınızı umursamadığında hayatta kalmak için ufacık bir şansınız olsun diye kendi kendinize bakmanız gerekir. Bazıları için hayatta kalmak iddialı bir hedeftir. Bazıları için hayatta kalmak bir protestodur.
Costello kancığı isterikti; kendi payına düşeni almadığını, MacGregor’ın onu ihmal ettiğini düşündüğünde sözde–sara krizine girerdi. Üzerine havlular atılması, bileklerinin ovalanması, göğsünün açılması, bacaklarının ovulması ve sonunda kız kardeşi yatar yatmaz MacGregor tarafından icabına bakılacağı yatağa taşınması demekti bu. Bazen iki kız kardeş aynı yatakta öğle uykusuna yatarlardı. MacGregor evde ise yukarı çıkıp aralarına uzanırdı. Bana gülerek anlattığına göre bütün numara uykuya dalmış gibi yapmaktaydı. Derin soluklar alarak orada yatarken hangisinin uyumuş olduğuna bakmak için önce bir gözünü , sonra ötekini açardı. Birinin uyumuş olduğundan emin olur olmaz ötekine yazılırdı. Bu durumlarda isterik kız kardeşi yeğliyordu, kocası altı ayda bir uğrayan Bayan Costello’yu. MacGregor risk aldıkça daha çok haz duyuyordu, bana söylediğine göre. Sözüm ona flört aşamasında olduğu Trix’e yazıldığında diğeri onları o şekilde yakalarsa felaket olacakmış ayağı çekmesi gerekiyordu; ama aynı zamanda, bana itiraf ettiğine göre, ötekinin uyanıp onları yakalamasını umuyordu. Fakat evli, kendi deyimiyle “fazla dar” olan abla, kurnaz kancığın tekiydi, ayrıca kız kardeşine karşı suçlu hissediyordu. Sikiş üstünde yakalanacak olsa muhtemelen sara nöbeti geçirdiğini ve ne yaptığının farkında olmadığını söyleyecekti. Kendine bir erkek tarafından sikilmenin tadına varma izni verdiğini itiraf etmesi olası değildi.
~BUDALA~
Okuduğum bilmem kaçıncı #dostoyevski kitabının yorumuyla geldim aşkolarr
Karamazov Kardeşlerden sonra okumuş olduğum 2.kalın kitabıı diğerleri gibi bunu da beğenerek okudum tabikisii.. her ne kadar 36 gündür sürüm sürüm sürünsektee Bunu üzerimde göz olduğuna bağlıyoruz tabiki, başka niye olcak .
Neeysehh gelelim ne anlattığınaa. Spoiler vermeden kısaca bahsedecek olursam; kötü düşünmemenin, iyi- saf, dürüst olmanın budalalık olarak görüldüğü bir dünyayla karşı karşıya kalan sara hastası Prens Mışkin'in saf, iyi biri olduğu için onların tabiriyle (BUDALA)nın mücadelesi anlatılıyor. Görüldüğü dediğime bakmayın, günümüzde de
öyle değil mi?
Prens Mışkin.. ah üzümlü kekim ahh Dostoyevski yine dünya denen cehennemi tüm gerçekleriyle gözümüzün önüne indirmiş. Duyguları aktarma profesyonelliğini artık daha nasıl övebilirim bilmiyorum. Kitabı yaşıyorsunuz Sayfa sayısına aldanılmaması gereken, akıcı klasiklerdendi. Sadece ortalarda olay ,konu birazcık uzatıldı gibi. Onun dışında beğenerek okuduğum klasiklerden oldu. Tavsiye ettiklerimden, kitapla kalııın
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201225,1bin okunma