Hayatımın fırsatı, Samani Hükümdarı Nuh b. Mansur'un ağır bir hastalığa yakalanmasının ardından meydana geldi. Yapılan tedavilerin hiçbiri çare olmuyor, Sultan hasta yatağında yavaş yavaş eriyordu. Bütün bir saray halkı, çaresizliğin pençesindeydi. Hocam benim de Sultan'ı görmemi, tedavisi için fikrimi almamı tavsiye etmiş sarayın üst düzey bürokratlarına. Önce hoş karşılanmamış elbette. İsmim artık biliniyordu fakat on sekiz yaşındaydım. Beni henüz çocuk görüyorlardı. Çaresizlikten olsa gerek, sonra kabul etmişler. Hocamla birlikte Sultan'ın yattığı görkemli odasına gittik. Saygıyı elden bırakmadan, Sultan'ı iyice muayene ettim. Şikâyeti olduğu konuları ondan dinledim. Sorular sordum kendisine. Neler yapmamız gerektiği hususunda, dikkatle beni izleyen etrafımdaki insanlara bilgiler verdim. Benden önce tedavi için kullanılan yöntemlerin hiçbirine benzemiyormuş. Bazı ilaçları kendim hazırladım. Aktarlardan almak yerine, doğaya çıkıp en tazelerinden ve istediğim özellikleri taşıyanlarından amber, tarçın, safran ve sinameki topladım. Yaptığım ilacı Sultan'ın tedavisinde kullandım. Aradan çok zaman geçmeden Sultan hızlıca iyileşmeye başladı. Konuşmakta zorlanırken, ayağa kalkıp yürümeye ve yönetimle ilgili toplantılara katılmaya başladı. Ben tedavime devam ediyordum. Fakat Sultan beni sık sık saraya davet ediyor, benimle uzun uzun sohbet ediyordu. Felsefeden tıp'a, astrolojiden şiire, matematikten mantığa kadar farklı konularda yaptığımız sohbetlerden çok zevk aldığını görüyordum.
Nerelerden hatırlıyoruz bunu?
Zevksizlik, Batı'ya özenerek seçilmiş, yaldızları bol "saray eşyası"ndan geliyordu.
İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu ülkenin tapu senetleri kanla yazıldı. Kuruluş çağının Osmanoğulları at sırtında yaşadılar. Sonra saray bir uçurum oldu. Ülkenin bütün hayat kaynaklarını yutan bir uçurum. İmparatorluklar bir hamlede çökmez. Parça parça, duvar duvar, taş taş yıkılır.
Sayfa 276 - İletişim Yayınları, 16.Baskı: 2005-İstanbul
352 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Sezin, İstanbul Cinayet büroda görevli bir komiserdir. Aldıkları şüpheli bir ölüm haberi üzerine ekibiyle saray yavrusu bir eve giderler. Bahçede ki kebbat ağacının altında ölü olarak bulunan kişi evin ev sahibidir. Şevval Aşiyan altmış bir yaşında, aile holdingini yöneten, çok güçlü bir kadındır. Soru işaretleriyle dolu ölümünün ardından derin bir soruşturma yürütülür. Bu olay bir intihar mı, cinayet midir? Komiser Sezin, güçlü sezgileri ve heberci rüyaları sayesinde vakayı çözebilecek midir? Yardımcısı Serdar ve amiri başkomiser Kemal ile ipuçlarını takip ederler. Bu vaka, Sezin'in karşısına bir anda hayatının aşkını çıkaracaktır. Filiz Gökdemir Köşker, Bay R kitabı ile tanıdığım bir yazar. Akıcı kalemi ve sürükleyici hikayesiyle Kebbat romanını da çok beğendim. Bu seri üç kitaptan oluşuyor. İlk kitapla komiser Sezin'le tanışıp onun dünyasına hızlı bir adım attım. Ardından diğer kitapları da okuyacağım. Bu roman sayesinde Birecik'le ve kebbat ağacıyla ilgili epey bilgi sahibi oldum. *Yara kabuk bağlar iyileşirdi ama yeri hep belli olurdu, izi kalırdı. *Sevdiğinden, çok şey bekliyor insan. *Hayat bizimdi. İster gül oyna dur, ister ağla, otur, dur...
Kebbat 1
Kebbat 1Filiz Gökdemir Köşker · Sokak Kitapları Yayınları · 202038 okunma
Şimdikiler olsa hayatta kaynanaya gitmezlerdi:)
"Rum saray geleneği uyarınca, pek küçük çocuk yaşında nişanlanan kız dahi, gelecekteki kaynanasının yanına gönderiliyordu. Robert'in kızı (kendisi de çocuk yaşta olan) Konstantinos'la sözlendirilince, bu geleneğe uyulduğu gibi, yıllar sonra o nişan (söz kesme ile nişan aynı şeydir) bozulup, yine pek küçük yaştaki Ana Komnena aynı Konstantinos'la sözlendirildiği zaman, bu kez Anna, Konstantinos'un anası İmparatoriçe Maria'nın yanıma gönderilmişti.."
"Güçsüzlüğüm senden değil, düştüğüm bu çağda kuyudan bir saray eğirememek, coşkun tufana bir sandık bırakamamak, zindanımdan bir medrese çıkaramamaktandır."
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.