ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMAK
Padişah, bir gün yolun ortasına koca bir taş koyar ve saray penceresinden insanların ne yapacağını merakla izlemeye başlar. Bir süre sonra vezir gelir. Taşı dikkatle inceler, etrafında birkaç tur atar ve kendi kendine mırıldanır: "Sultanımla konuşmalıyım. Yolun ortasına düşen taşları kaldıracak bir ekip kurulmasını teklif edeceğim." Sonra hiçbir şey yapmadan yoluna devam eder. Bir süre sonra komutan belirir. Taşı gördüğünde kaşlarını çatar ve sert bir ifadeyle söylenir: "Vezirle bir konuşayım. Bu yola taş koyanlar kimse, onlara verilecek cezayı belirlememiz lazım." O da taşı yerinden oynatmadan yoluna devam eder. Ardından bir şair gelir. Taşın tam karşısına geçip derin bir nefes alır, gözlerini kısar ve ilhamla konuşur: "Ah, şu taş! Yolumu kesen değil, şiirime can veren güzellik! şimdi bu taş için öyle dizeler döktürürüm ki..." şair, taşı yerinden kıpırdatmayı aklından bile geçirmeden yürüyüp gider. Bir süre sonra sırtında küfesiyle bir köylü çıkar gelir. Yolun ortasındaki taşı görür görmez durur, bir iç geçirir. Sonra küfesini kenara koyar, kollarını sıvar ve büyük bir güçle taşı kaldırıp yolun kenarına bırakır. Tam küfesini sırtlayıp yoluna devam edecekken, gözleri taşın altındaki keseye takılır. Merakla keseyi açar ve içinin altınlarla dolu olduğunu görür. Altınların üzerinde padişahın bıraktığı bir not vardır. Notta şu yazılıdır: "Bu altınlar, elini taşın altına koymayı bilenler içindir."
Bir saray bahçesinde yeşeren lale gibi saklamak istiyorum kamaşan gözlerini
Reklam
II. Osman (1618-1622)
1617'de Sultan Ahmed öldüğünde, kardeşi Mustafa tahta geçmiş, üç ay dört gün pâdişahlık etmiş, sonra "kul seni istemezler" diye tahttan indirmişler; o zaman Mustafa demiş ki, "Bir gün aynı kimseler beni pâdişah yapacaktır." Tûgî'ye göre o zaman kul, "İstemeziz dedikleri yalan idi." O zaman Mustafa'yı saray halkı tavâşî (hadım ağaları) ve ulemâ ile işbirliği edip tahttan indirmişlerdi. Sonra kullar, suçtan kurtulmak için Mustafa'yı tekrar tahta çıkardılar. "Merhum Sultan Osman hakkında zikrettiğimiz ihânet ve yeni saltanatın bâisi ulemâdan idi, kula bühtân (iftira) idi."
Sayfa 177 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Onca elin arasında onu tutabilecek, tutmak isteyen tek bir el; bir sürü insanın renkli oyunlarlarından onu kolayca vazgeçirecek kadar sevecek, avucundan kayıp giden saray iktidarinın yerine koyabileceği bir insan yok muydu?
Sırça köşk olur... Binlerce odalı saray olur...
Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.