Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aziz Erdoğmuş

Aziz Erdoğmuş
@schiele
evrimsel psikoloji, evrimsel antropoloji, nörobilim ve felsefe
Birisini bekler gibi bir ifade vardı yüzünüzde Sonra ne olacak diye telaşa kapıldınız birdenbire Bakınca merak edici gözlerinizle beni süzdünüz Neden gitmek için kendinizi tutamayıp kaçmayı düşündünüz Var mı yoksa sizin de birisini terk ettiğiniz Durup bakınca sizi ona benzettim affedersiniz İ.V.B
Sayfa 9
Reklam
Bilinç
Sen eylemlerinin ve eylemsizliklerinin nedenisin; ama bu "sen" beynindeki görünmez bir hayalet değil, bedeninin var ettiği göreli dünyanın ta kendisi.
Sayfa 96
Anılardan yok olmak şimdiye değin hep "ikinci ölüm" olarak adlandırılmıştır.
Sayfa 17

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir deliden, ölmüş bir alakargaya.
"Daha dün canlılar arasındaydı. Tek hedefiydi bir insanın sevgi ve ihtimamının. Umut diyordu ki bir gün kendi diliyle Şaşkına dönmüş bütün halklar gelecekler ona saygı sunmaya. Ama o öldü!.."
Sayfa 56
Freud karakteri, "vazgeçilmiş duygu yatırımlarının tortusu" diye niteler.
Sayfa 39
Reklam
Thomas Müntzer'in Hikayesi
"Neşeliydim fakat ancak korkunç acılar ve umutsuzlukla ulaşılır Tanrı'ya."
Hacking insanların, kusursuz bir şekilde olmasa da, kendileriyle ilgili tanımlamalara ve sınıflandırmalara benzer halde geldiğini öne sürer. Zaman içinde, sınıflandırma sistemi (örneğin psikiyatrik hastalık sınıflamaları), mevcut tanımlamalarla söz konusu "emare ve semptomlar" arasındaki farkları bağdaşlaştıracak şekilde değişir ve böylelikle, sınıflandırma ve sınıflandırılan arasında bir inşa (ve birlikte-inşa süreci), bir çeşit karşılıklı iletişim ortaya çıkar.
Köylülerin tarihi kentliler tarafından yazılır Göçebelerin tarihini ise yerleşik olanlar yazar Avcı-toplayıcıların tarihini çiftçiler, Devletsiz insanların tarihini saray kâtipleri yazar Ve hepsini "Barbarların Tarihi" şeklinde adlandırılmış arşivlerde bulursunuz. ' --Anonim
Sayfa 193Kitabı okudu
Topraktaki mülkiyet, ataerkil aile yapısı, ev içindeki işbölümü ve devletin her şeyden çok nüfusunu artırma isteği bir araya geldiğinde, bunun genel olarak kadının üreme becerisinin evcilleştirmesi gibi bir sonucu olmuştur.
Sayfa 164Kitabı okudu
Reklam
Köylü ve devlet üzerine
Köylüler, "İçten içe, bu cebir aygıtının arkasında büyük bir evrak yığınının yattığını bilirler: listeler, belgeler, vergi defterleri, nüfus kayıtları, nizamnameler, talepler, emirler. Bu evrakların çoğu onlar için esrarengiz ve anlaşılamaz niteliktedir. Zihinlerinde bu evraklar ile çektikleri eziyetler arasındaki katı özdeşlik yüzünden, birçok köylü isyanında yapılan ilk iş bu kayıtların tutulduğu yerel evrak dairelerini ateşe vermek oluyordu. Devletin topraklarını ve tebaasını tuttuğu kayıtlarla gördüğünü kavradıkları için, köylüler dolaylı olarak devleti kör edince sıkıntılarının sona ereceğini zannediyordu. Eski bir Sümer atasözü bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır: ' Başınızda bir kral ya da bey olabilir, fakat korkmanız gereken kişi vergi tahsildarıdır.' "
Sayfa 129Kitabı okudu
Rosenhan Deneyi üzerine
"Kısacası, iki kutuplu (normal-anormal) olan psikiyatri makinesi iki kutup arasında ayrım yapmaz... ...Anlatılan deneyde tek aldanmayanlar, hastalar arasına sızan akıllıları tanıyabilecek olanlar sadece hastaların kendileriydi. Bu şunu kanıtlar ki, tedavi personelinin "hatas"sı, yanılgılı bir algının sonuçlarına bağlı değildir. Ve delilerin (sadece onların) bizlerden farklılıklarının bilincinde olduklarını kabul ederek belki de en eski inançlarımızı tersine çevirmeniz gerekir. Sadece onlar bu farklılığa hakim olacaktır; onlar üzerinde denetim kurma ve kendi iktidarımızı onlara dayatma acelemiz buradan kaynaklanır."
Sayfa 117
Akıl
Kendisine katlanamayan tek hayvan türü olmamızı, öyle olsak da kendimize katlanabilecek hale nasıl gelebileceğimizi anlamaya çalışmak akıllıca olacaktır.
"Hayat berbat bir şeydir. Hayatımı onu düşünerek geçirmeye karar verdim."
Sayfa 34 - Ed.Eduard Grisebach, Schopenhauer's Gesprache und Selbstgesprache (Berlin: E. Hofmann, 1898)Kitabı okuyor
Yabani (?) hayatta sanata atfedilen kusursuzluk
Bu inanılmaz mekanizmaların mucit ve yaratıcılarının hiç bir hata yapma hakları yoktu. Franz Boas, 1895'te, tabiri caizse can alıcı noktası bir adamın deniz dibinde yaşadıktan sonra evine dönüşü olan bir seremoninin öyküsünü yayımlamıştır. Limanda toplanan seyirciler su yüzeyinde bir kayanın belirdiğini ve ikiye yarılan kayadan bir adamın çıktığını görmüşlerdir. Koruluğun içinde gizlenen dekorcular aleti uzaktan iplerle hareket ettirmektedir. İşlem iki kere başarıyla uygulanmıştır. Üçüncü seferinde ipler birbirine karışmış, suni kaya suya gömülmüş ve kahraman boğularak can vermiştir. Metaneti yitirmeyen ailesi, onun okyanus dibinde kalmayı seçtiğini ilan etmiş ve şenlik öngörüldüğü şekliyle sürdürülmüştür. Fakat davetliler gittikten sonra, ölenin yakınları ve bu felaketin sorumluları, birbirlerine bağlanıp bir yarın tepesinden denize atlamışlardır. Aynı şekilde, sirra vâkıf bir kadının yeryüzüne dönüşünü sahnelemek için sanatçıların fok derileriyle bir balina yapıp ipler yardımıyla yüzdürdükleri ve suya daldırdıkları anlatılır. Gerçeğe daha çok benzetme kaygısıyla, burun deliğinden buhar fışkırsin diye kızgın taşlarla su kaynatma fikrine kapılmışlar. Bir taş kenara düşmüş, deriyi yakınca balina batmış. Seremoninin düzenleyicileri ve mekanizmayı imal edenler, bu ayinlerin sırrını koruyanlar tarafından öldürüleceklerini bildiklerinden, intihar etmişler. Bütün bu anlatılar British Columbia kıyılarında yaşayan Tsimshianlara aittir.
Sanata atfedilen doğaüstülük üzerine
Bizi kendimizin üzerine çıkaramayan, yeteneksiz olduğunu düşündüğümüz sanatçıları fiziksel olarak ölüm cezasına çarptırmıyor olabiliriz (ekonomik ve sosyal ölüme mi çarptırıyoruz acaba?), fakat sanat ile doğaüstü arasında hep bir bağ kurmaz mıyız? Büyük eserler karşısında hissedilen heyecanı anlatmak için seve seve kullandığımız "kendinden geçme, coşku" ( enthousiasme) kelimesinin etimolojik anlamı budur. Vaktiyele "ilahi" Rafaello'dan söz edilirdi; İngilizcenin estetik söz dağarcığında da out of this world ( bu dünyadan değil, bu dünyanın dışından gelmiş) deyimi vardır. Bu durumda da, bizi şaşırtan ya da bize ters gelen inanış ya da uygulamalarla kendi inanış ve uygulamalarımız arasında bir tür yakınlık olduğunu teslim etmemiz için, düzanlamdan mecazi anlama geçmek yetmektedir.
Reklam
Amerikan yerli miti ve Yeni Dünya'nın keşfi üzerine
Yeni Dünya'nın bir ucundan diğerine, yerliler beyazları ağırlamaya, onlara bir yer açmaya, arzuladıkları her şeyi ve hatta daha fazlasını yemin etmeye olağanüstü bir biçimde meyilli davranmışlardır. Kolomb'un Bahamalar ve Antiller'de yaptıklarından sonra Cortez'in Meksika'da, Pizarro'nun Peru'da, Cabral ve Villegaignon'un Brezilya'da ve Jacques Cartier'in Kanada'da yaptıklarıyla karşılığını pek göremedikleri tecrübe budur. Ama asıl önemlisi, Amerika yerlilerinin düşüncesinde, beyazların gelişinden epey önce, kendi varoluşlarının yerli olmayanların varlığını gerektirmesidir. Hem Meksika'da hem And dünyasında fethin hemen ertesinde derlenen rivayetler, onların beklendiğini bile göstermektedir.
Amerika yerlilerinin ikizlik-karşıtlık düşünce yapısı üzerine
"Mitosların zımnen ilan ettikleri şudur; Doğal olayların ve toplum hayatının düzenini belirleyen kutuplar, yani yer ve gök, yukarı ve aşağı, ateşle su, sisle rüzgar, yakınla uzak, yerliler ile yerli olmayanlar, hemşerilerle yabancılar, vb., yani her çiftin öğeleri, birbirlerini gerektirseler de asla ikiz olamazlar. Aynı daima başka'yı doğurur. Evrenin doğru işleyişi bu dinamik dengesizliğe bağlıdır, söz konusu dengesizlik olmasa evren her an bir ölgünlük, eylemsizlik haline düşme riskiyle karşı karşıya olurdu. Amerika yerlilerinin mitolojisinde bu kadar büyük bir yer tutan ikizligin hiçbir zaman saf halde belirlemesi bu şekilde açıklanır. Aksi şaşırtıcı olur, zira en azından tropikal Amerika`da, ana çoğu zaman başka yerlerde de, yerliler ikizlerin doğumundan çekindiklerinden, ya birini ya da ikisini birden öldürmekteydiler.."
Tarım
"Netice itibariyle, tarım ve hayvanların evcilleştirilmesi için gerekli zihinsel yakınlıklarının tümü ve tekniklerinin çoğu, bunların ortaya çıkışından önce nüve halinde mevcuttu. Bunlar ani keşiflerin sonu gibi görülemez. Avcı-, toplayıcılafın mükemmelen yapabilecekleri halde toprağı ekmemelerinin nedeni, öteki türlü daha iyi yaşadıklarına inanmalarıdır--- doğru ya da yanlış. Kaldı ki çoğu zaman, komşu halkların uyguladıkları tarımsal yaşam tarzını bilirler. Fakat onları taklit etmeye karşıdırlar çünkü kendilerince, toprağı işlemek çok fazla emek gerektirip çok az eğlenceye izin vermektedir."
Huxley alaycı bir ifadeyle şunları söylemişti: Alman komşularımız, kendilerine açık renkli, uzun kafalı, uzun boylu ve erkeksi bir Töton tipi yakıştırmışlar. Bu görüşün en önde gelen temsilcilerinden ortaklaşa tipik bir, Töton resmi çizelim. Hitler kadar sarışın, Rosenberg kadar dolikosefal, Göbbels kadar uzun boylu, Göring kadar ince yapılı Streicher kadar erkeksi olsun. Bu Alman idealine ne kadar benzerdi ?
İnanmışlar, en kötüsünden kötümser, en iyisinden de duyarsız, kabullenmiş ve evcil olurlar.
İnsanlarla katil balinalar arasındaki yardımlaşma ekipleri ise daha hayranlık vericidir. Avustralya’daki Twofold Koyu’nda hâlâ balina avı yapıldığı zamanlarda, orkalar balina avı istasyonuna yaklaşıp belirgin sıçrama ve kuyruk vurma hareketleri gerçekleştirerek bir kambur balinanın yaklaştığını haber verirlerdi. Büyük balinayı balina avı gemisinin bulunduğu sığ sulara yönlendirip, balina avcılarının yorulmuş deniz canavarını zıpkınlamalarını sağlarlardı. Balina öldürüldükten sonra, avcılar orkaların tercih ettikleri leziz parçaları -dil ve dudakları- tüketmeleri için bir gün verir, ardından da kendi ödüllerini toplarlardı. Yine burada da insanlar favori orka partnerlerine isimler veriyorlardı ve insan olsun hayvan olsun tüm işbirliğinin temelinde kısasa kısasın yattığının farkındaydılar.
Sayfa 210Kitabı okudu
Reklam
“Konuş da vaftiz edeyim seni!” Fransız piskopostan bir şempanzeye, 1700’lerin başları.
Bilimkurgu yazarı Isaac Asimov bir zamanlar şöyle demişti: “Bilimde yeni keşifleri haber veren ve duyması en heyecan verici olan cümle ‘Evreka!’ değil, ‘Bu çok tuhaf’ cümlesidir.”