Aşırı bağımlı kişi, kendisine yakın insanlara
karşı taşıdığı düşmanca duyguların çoğu kez
bilincinde değildir. Üstelik bu kişileri sevdiğine
de inanır, ama aslında sevmeden sevilmek
istemektedir. Bu nedenle, onlara kendisini
sevdirmek için çaba gösterir ya da kendi kişiliğini
ortadan silerek sürekli onların beklentisi
doğrultusunda davranır. Kendisini ve
çevresindekileri «iyi» bir insan olduğuna
inandırmaya çalışır; kendi isteklerini ortaya
koyamadığı gibi, kendi çıkarlarına uygun
düşmeyen durumlara da karşı çıkamaz; sürekli çevresindeki insanların görüşlerini paylaşır ya da
kendinden söz etmeksizin onları dinler; kimseye
yük olmamaya çalıştığı halde kendisinden
beklensin ya da beklenmesin, insanların
yardımına koşar. Çevresi ondan genellikle «iyi
insan» diye söz ederse de, bu özelliği dışındaki
kişiliğini tanımlayabilmekte güçlük çeker. Çoğu
geçmişin uslu çocukları olan bu kişiler,
çevrelerine sevgi karşılığı «rüşvet» dağıtırken,
kendi kişiliklerinden vazgeçmiş olmanın yarattığı
düşmanlık duygularını da sürekli baskı altında
tutmak zorunda kalır ve kendilerine
yabancılaşırlar. Çünkü iyi insan, çevresine olduğu
kadar kendisine karşı da iyi olan kişidir.
"Ancak, yaşamın birinci yılında insanın çevresine karşı geliştirdiği güven ya da güvensizlik duygularının temeli de atılır. Çevreye güven duyma ile kendine güven birbirinden farklı olgular değildir. İnsan kendisine güvenirse, diğer kişilerden de korkmaz; diğer insanlardan korkan biri ise çaresizlik duyguları yaşar. Bir insanın kendine güvenmesi çocukluk yıllarında çevresine duyduğu güvenle başlar. Bu duyguyu sonradan, kendinden elde edebilmesi oldukça güçtür.
Geçmişte sınırsız imkanlarla ve bir dedikleri iki edilmeden büyüyen çocuklar, ilerleyen zamanlarda çabuk sıkılan veya doyumsuz birer birey haline gelmezler mi?