Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"O vakit iyi geceler sabah seni uyandırırım." "Sen benim çalar saatimsin." dedi çocuk. Yaşlı adam, "yaşlılık benim çalar saatim." dedi. "İhtiyarlar neden o kadar erken uyanır ki? Bir uzun gün daha yaşamak için mi?" Çocuk, "Bilmem." dedi. "Tek bildiğim çocuklar uzun ve ağır uyur."
Çünkü Oğuz Atay'ı da okudum. Seni de tanıdım... Diyebilirsin ki bir insanı fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim... Seni az tanıyorum... Az.... Sen de fark ettin mi? Az dediğin küçük bir kelime. Sadece A ve Z. Sadece 2 harf. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri Başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi. Bu yüzden, belki de, az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de, seni az tanıyorumi demek, seni kendimden çok biliyorum demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım demektir. Belki de az her şey demektir. Ve Belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir.
Sayfa 349Kitabı okudu
Reklam
Kibir mi?
Ne yaldızlı hükümdar anıtları, ne mermer Ömür süremez benim güçlü şiirim kadar; Seni pasaklı Zaman pis bir mezara gömer, Ama satırlarımda güzelliğin ışıldar.
Benim seni unutmuyor olmamda kişisel çünkü. Parmak izlerim kadar kişisel, kalp atışım kadar kişisel, seni seviyor olmam kadar kişisel, inançlarım kadar kişisel… Seni barındırmıyor, seni ilgilendirmiyor. Orada bi’ yerdesin. Hala orada bi’ yerde beni sevmiyorsun.
"Sana verilmiş bir isimle buldum seni, der aşık, ama benim için ne kadar farklı olduğunu anlamak için seni yeniden adlandırıyorum."
Ah İstanbul, İstanbul! Seni o kadar göreceğim geldi ki, sen İstanbul oldun olalı hiç kimse ruhunda benim sana karşı şu dakikada his eylediğim payansız daüssılayı duymadı ve hiç kimse seni, benim şu dakikadaki özlediğim kadar bir hasret ve iştiyak ile özlemedi.
Sayfa 43 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
O gün ilk defa seni gördüm.Düşün sen dünyaya geleli beri kaç yıl geçmiş aradan.Düşün ne kadar çok özlemiştim seni.Öyleyse hiç gitme, ne olur!Vereceğin her kedere razıyım.Acıların en büyüğünü sen tattır bana,zehirlerin en şiddetlisini senin elinden içeyim.Ama gitme ne olur? Dudaklarım kurumuştu,içim yanıyordu.Suya hasret,kurumuş bir ot gibiydim.Yağmur olup yağdın üstüme,yeşerdim, filizlendim.Sonra güneş oldun, hayat verdin bana,koku verdin, renk verdin.Şimdi bırakıp gidersen bir daha ve son defa yine kuruyacağım,dağılıp toz olacağım anlıyor musun? Çünkü senden sonra kimse gelmeyecek,biliyorum.Kimseler çalmayacak kapımı.Gidersen beni bana mahkum edeceksin,keşke ölsem diyeceğim o zaman, keşke ölsem! Şimdi sendeyim, seninleyim, seni yaşıyorum. Beni bana bırakma! Senden bir parçayım artık, elki de baştan başa sen oldum farkında değilsin.Beni bana bırakma! Sen olduğun için mutluyum.Sen olduğum için de.İstersen ben olma.Hiç benim olma.Ama bırakma beni ne olur? Beni bana bırakma!
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.