Bu roman, Hamburglu genç gemi mühendisi Hans Castorp’un macerasıdır. Anne ve babası erken yaşlarda ölen Hans’ı büyükbabası büyütür. Genç Hans, çocukluğundan beridir gemilere tutkun olduğundan bu alanda akademik eğitim alır. Mezuniyet sonrası mesleğe atılmadan hemen önce hem tatil yapmak hem dağ havası almak hem de hasta olan teğmen kuzenini ziyaret etmek adına İsviçre Alplerindeki Landquart’ta bulunan bir sanatoryuma seyahat eder. Uzun ve eziyetli bir yolculuktan sonra, ince hastalıktan mustarip olan kadın ve erkek hastalarla dolu bu sanatoryumun müdavimlerinden biri olan kuzeninin odasına yerleşir. Bu esnada Hans’ın sağlığı yerindedir ve kendisi turp gibidir. Bildik hastane ortamının dışında sanatoryum harikulade manzarası, dışarıdaki nefis dağ havası, harikulade yemekleri ve çok ilgili sağlık görevlileriyle adeta bir şifa yuvasıdır. Neredeyse tüm hastalar sanki iyileşip oradan ayrılmak yerine sanatoryumda kalış sürelerini mütemadiyen uzatmaktadırlar. Bu arada Hans’ın teğmen kuzeninin ince hastalığı vardır, zayıf bir bünyeye sahip olduğundan bu yüksek irtifada kendisini diğer hastalar gibi daha iyi hissetmektedir. Sanatoryumda neredeyse tüm gün bir yemek yeme ritüeli vardır, hastalara günde en az beş öğün son derece kaliteli yemek ve içecekler sunulmaktadır (yemek demek serotonin ve endorfin demek, yani mutluluk hormonları). Hemen her milletten insanın olduğu bu sanatoryumda, Hans, evli bir Rus kadına vurulur. Ama ne vurulmak! Bu yüzden Hans da ince hastalığa yakalanır ve sanatoryumun baş hekiminin kendisini ikna etmesiyle O da sanatoryumun hastalarından biri haline gelir.