Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır. Sıradan bir bilinç, insanın yaşamı için fazlasıyla yeterlidir.
Willy ve ben aynı köprünün üzerinden geçerek adaya yürüdük. Annemin kollarının göğsünün üstünde kavuşturulduğu ve kollarının arasında benim ve Willy’nin bir fotoğrafı olduğu söylenmişti, muhtemelen onu gerçekten seven yegane iki erkek. Kesinlikle onu en çok seven iki erkek. Sonsuza kadar ona karanlıkta gülümseyeceğiz ve belki, Benim nihai kırılma anım olan, bayrağın çıkarılıp tabutun mezara indirildiği andaki görüntü de buydu. Bedenim şiddetle sarsıldı, çenem çözüldü ve ellerimi yüzüme kapayıp kontrolsüz bir şekilde hıçkırarak ağlamaya başladım. Aile sistemini ihlal ettiğim için utanıyordum ama kendimi daha fazla tutamıyordum
“Sorun yok” diye teselli ettim kendimi “Sorun yok, etrafta hiç kamera yok”
İyi ki alışmadım sigaraya, tütüne. Hanife hiç haz etmiyor kokusundan. O yalnız benim kokundan haz ediyor. Madem öyle, ne karıştırayım kokunun içine başka koku?
Japonya’da Wabi Sabi felsefesi içinde kusurluluğun güzelliği adeta kutsanır. Kırılmış bir vazonun çatlakları altın ile doldurulur. Kusurlarımızla daha güzeliz, velev ki çatlakları altınla /güzel eylemlerimizde onarmayı bilelim.
“Valentin’in istirahatgahı Paris’te ve Paris’i terk etmek onu ikinci bir kez kaybetmeye benziyor”
“Maximilien, dedi Kont, “kaybettiğimiz dostlarımızın ruhları toprağın içinde dinlenmiyor onlar yüreğimize gömüldüler”…