Başı sınuk: Dünyaya düşmekle başı yarılan, kalbi kırılan kimse.
Uzun zamandır tanışmak istediğim bir yazarın heyecanla başlayıp bitirdiğim bir kitabı #BaşıSınukkarİçinKılavuz . Çok şükür bir gönül yorgunu değilim şu sıra. Çünkü çok daha kırgın zamanlarda okunabilecek ve yaralarınızı nahifçe sarabilecek nitelikte bir eser bu eser. Ama aslında hepimiz çağın yorgunuyuz, bu çağdan yorulduk. Gelişen teknoloji, modern kültürün ve modern toplumun dayattıkları bir hayli yordu bizi. Bir mesaj, posta, görsel kadar uzakta olan sevdiklerimiz, arkadaş, ahbaplarımıza bu denli hızlı erişebilmek algılarımızı bozdu. Sabahtan akşama gereklilikler için karşısında vakit öldürdüğümüz ekranlar zihnimizi birer çöpe dönüştürdü, aile ilişkilerimiz zayıf halkalara indirgendi; etraf cümle dahi kuramayan yeni nesille almış başını giderken iki kelamım dinlense diyen başı sınuklar var aramızda. Hem kendimizden bihaberiz hem de başka acılardan, sıkıntılardan. Nasıl diyor Tolstoy: “Acı duyabiliyorsan canlısın; başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın.”
Tıkamayalım kulaklarımızı umutsuzlara, umutsuzluklara. Tadını çıkaralım yan yana bir şeyler içerek bir dostumuzun gözlerinin içine bakıp onun ruhunu sancıtan, onu kırlarda koşturtan meseleleri dinlemenin. Hiç bilmiyormuş gibi karşımızdakinin gönül kıvrımlarını, geçtiği yolları önyargısız, koşulsuz, şartsız bir dostluk, sohbet sunalım ve bekleyelim. Hem ne diyor Mevlana, haydi ben bensiz geleyim sen de sensiz gel.
Çok ince bir düşünce ürünü bu kitap, tavsiyemdir