Her şey yolunda sayılamaz ..
.. ama insan bütün ciddiyetiyle zamanına ayak uydurmak zorundadır, ..
.
.
.. sevgi ve öfke, insanın mutluluğu ve insana yönelik kötücül alaylar
kısacası bütün ahlâki soyutluklar, bir anda bütün dünyaya yayılıveren, sonrasında ise kendi içersinde büzülüp kalan titrek sırlardır; hüzün, sevecenlik, büyüklük ve soyluluk içi boş, yüksek gökkubbeler oluşturur.
Peki, sonra ne olur?
Dışarıdan, düzene bağlanmış olan dünyadan tamamlanmış bir form —bir sözcük, bir dize, şeytani bir gülüş, bir Napoleon, Sezar, Isa veya yalnızca ve yalnızca anaların ve babaların mezarı başında dökülen bir gözyaşı— gelir ve şimşek hızında bir birleşmeyle ortaya eser çıkar.
Bu acemi işi eser, çok kolay görmezlikten gelindiği üzere, her yanıyla duygunun yetkin düzeyde bir anlatımıdır, niyet ile gerçekleşmenin kusursuz örtüşmesidir ve genç bir erkeğin yaşantılarının büyük Napoleon’un hayatına tümüyle girişidir.
İnsanın hem rüyalarında, hem de gençliğinde yaşadığı bir şey vardır; insan rüyasında büyük bir söylev verdiğinde ve uyanırken talihsiz bir rastlantıyla son sözcükleri yakaladığında, aslında bunların, daha önceki izlenimin aksine, pek de alışılmamış güzellikte olmadığını görür.
O zaman insan, kendini dans eden yaban bozkır horozu gibi yer çekiminin ağırlığından kurtulmuş ve parıltılar içersinde hissetmez, fakat sadece, ama çok fazla duygu yüklü olarak, .. aya doğru ulumuştur.
.