'' İlk ayrılık, ilk yas, ama aynı zamanda seçilen, arzulanan, umut edilen, tadına varılan tüm o anlar: bir kitapla baş başa, müzikle, başkalarını tek başına seyrederken, yazarken yalnız. Jean-Louis Fournier hâlâ bu küçük çocuk, arkadaşlıklar ve büyük bir aile hayali kuran ama aynı zamanda kaçmayı, büyümeyi, yalnız kalmayı da uman tek oğul.
On yıldır dul olan yazar, bu kitabında Seurat'nın bir tablosu gibi narin dokunuşlarla yalnızlığını anlatıyor bizlere. Çocukken kendini bir mağazada kaybolmuş olarak tek başına bulduğu o günden, on yıl önce ölen sevgili karısı Sylvie'nin yanında olmadığı büyük bir apartman dairesinde yapayalnız bulduğu bugüne kadar, yalnızlık anıları paylaşıyor bizlerle . Hem korkulan hem de aranan bir yalnızlık, aynı anda bir arayış ve kaçış biçimi. Çünkü yalnızlık da bir özgürlüktür, kafesin olmaması .Kendini esirgemese ve başkalarından hoşlanmadığını, ancak başkalarının onu sevmesinden hoşlandığını itiraf etmekten çekinmese bile ona karşı sonsuz bir şefkat hissediyoruz.
Jean-Louis Fournier kelimelerin simyacısıdır, ciddi olanlar da dahil her şeye bizi gülümsetmekte usta. Burada tek başına yaşamanın zorluğuna ve hüznüne dair hiçbir karanlık ya da ağırlık yok, gözyaşı yok, Yazar, yalnızlığın ağırlığını hiç omuzlarımızda taşımadan bize bir ölçü olarak aldırmayı başarıyor. Kaleminin altındaki kurşun... tüy olur. Gözyaşları gülümsemeye dönüşür.
Jean-Louis Fournier'in dokunuşu. ''
İyi okumalar ...