Talimat size on dakika, yarım saat, belki de bir saat sonra nerede olacağımı söylemenizi yasaklamıyor. Sadece beni asırlar gibi geçecek o belirsizlik sürecinden kurtaracaksınız. Size bunu bir dost olarak soruyorum, bakın ne karşı çıkacak ne kaçacağım, zaten bunu yapacak durumda da değilim. Nereye gidiyoruz?
"Neden bu kadar sertsin?" - demişti bir zamanlar alelade kömür elmasa; "Oysa biz yakın akraba değil miyiz?" -
Neden bu kadar yumuşaksınız? - diye soruyorum ben size, ey kardeşlerim: yoksa kardeşlerim değil misiniz?
Neden böyle yumuşak, bu kadar uysalsınız, neden her şeye bu kadar razısınız? Neden bu kadar çok inkâr ve reddediş var yüreklerinizde? Bu kadar az kader var bakışlarınızda?
Ve kader olmayacak, acımasızlar olmayacaksanız: nasıl zafer kazanacaksınız benimle birlikte?
Sertliğiniz şimşek gibi çakmak, kesmek ve deşmek istemiyorsa: günün birinde benimle birlikte nasıl - yaratacaksınız?
–Size soruyorum, Allah korusun mahallenizde bir evde yangın çıksa, "memlekette demokrasi var kimse kimsenin yangınına karışamaz" diyebilir misiniz?
–"Hayır hocam" sesleri sınıfı doldurdu.
Şimdi size soruyorum: Bir insandan, böyle garip niteliklere sahip bir yaratıktan ne beklenebilir ki? Evet, dünyanın tüm nimetlerini onun ayağına da serseniz; onun mutluluk baloncukları dışında hiçbir şeyin görülmeyeceği mutluluk denizinde bile boğsanız; hatta uyumak, zencefilli kurabiye yemek ve durdurak bilmeyen dünya tarihi ile meşgul olmak dışında yapacak bir şeyinin kalmaması için ona ekonomik refah dahi verseniz, o insan salt bir nankörlükle, salt bir karalamayla size karşı iğrençlik yapmaktan geri durmayacaktır.
Yasak bir meyveyi yedi diye insanın yeryüzü cennetinde sonsuza dek mahkûm edildiği şeklindeki bu saçma masalı inceleyen aklı başında insan ne düşünür? (...) Ey dostlarım, size soruyorum, iyilik dolu bir insan kendi bahçesine nefis meyveler veren ama zehirli bir ağaç diker mi ve kendi çocuklarına eğer dokunurlarsa öleceklerini söyleyerek yemelerini yasaklamakla yetinir mi? Bahçesinde böyle bir ağaç olduğunu bilseydi, bu ihtiyatlı ve bilge adam daha ziyade o ağacı kesme ihtiyatını göstermez miydi? Özellikle de bu önlemi almazsa çocuklarının meyvesini yiyerek yok olacaklarını ve gelecek kuşakların sefalete sürükleneceğini gayet iyi bilirken bunu yapmaz mıydı? Bununla birlikte, Tanrı insanın ve soyunun bu meyveyi yerse kaybedeceğini gayet iyi bilmektedir ve yalnızca insana teslimiyet gücünü vermekle kalmaz, kötülüğü de onu ayartacak noktaya taşır. İnsan mahvolur; Tanrı'nın yapmasına izin verdiği şeyi, Tanrı’nın yapmaya yönelttiği şeyi yapar ve işte, sonsuza dek mutsuzdur! Dünyada bundan daha saçma ve daha acımasız bir şey olabilir mi! (...) Bütün bunları yalnızca alegori olarak görüp, bir an için eğlenmek mümkündür, ama inanmak iğrenç olur.
İlkbahar göğsünüzde bir uyanıştır.Yaz verimliliğinizin farkına varmanızdır. Sonbahar benliğinizdeki çocuğa ninni söyleyen eski bir çağ değil midir? Soruyorum size: Kış, diğer mevsimlerin düşleriyle dalınan büyük bir uyku değildir de nedir?
Bahar bir uyanıştır kalbinizde ve yaz sizin kendi bereketinizin kabulünden başka bir şey değildir. Güz, varlığınızda hâlâ çocuk kalan şeye ninni söyleyen içinizdeki o eski kalıntı değil midir? Soruyorum size, kış bütün öteki mevsimlerin düşlerine sarılmış bir yarı uyku değil de ne?"
Ey dünyanın kendisine tapulu olduğunu sananlar, ey İslam düşmanları, ey Müslümanları canavar göstermeye çalışanlar! Soruyorum size:
Bosna'da tecavüze uğrayan biziz, Afganistan çöllerinde karman çorman olam biziz, Patani'de yok edilen, Filistin'de yok sayılan biziz. Buna rağmen İslamofobi diye bir şeyden bahseden sizsiniz. Komik olduğunuzun farkında mısınız?