"Ben Cuma namazına gidiyorum. Bir saat içinde dönerim dediğimde, sekreterin gözleri fal taşı gibi açıldı. Ortaköy Camii'nde, Allah’a ciddi ciddi yalvardım: "Yâ Rabbim, senin huzuruna bu kılıkta çıktığım için beni bağışla. Haddimi aştığımı seziyorum Allah’ım. Kabalık ettiğimin farkındayım, üzgünüm. Sana bu yapay elleri açarak dua
'Sonra belki içimdekini kağıda dökmek bana bir çeşit ferahlık verir. Mesela şu sıralar çok eski bir hatıra beni son derece bunaltıyor. Geçen gün kafamda bütün açıklığıyla canlanıverdi ve o zamandan beri de insanın yakasına yapışıp bir türlü aklından gitmeyen hüzünlü bir musiki nağmesi gibi adamakıllı rahatsız etmeye başladı. Halbuki ondan kurtulmam lazım. Buna benzer yüzlerce hatıram var; zaman zaman bunlardan biri durup dururken canlanıp beni ezmeye başlıyor. Nedense yazmakla onu defedeceğime inanıyorum.'
Şu sıralar insana diplomatik buluşlar gerekiyor... Tabii en iyisi gerçeği suratlarına söylemek olurdu. Kulüp ve birliklerin hiçbir ortak dayanışmada bulunmaması ise tam rezalet...
(Frederike Zweig, Salzburg - 1933)
Sonra belki içimdekileri kâğıda dökmek bana bir çeşit ferahlık verir. Mesela şu sıralar çok eski bir hatıra beni son derece bunaltıyor. Geçen gün kafamda bütün açıklığıyla canlanıverdi ve o zamandan beri de insanın yakasına yapışıp bir türlü aklından gitmeyen hüzünlü bir musiki nağmesi gibi adamakıllı rahatsız etmeye başladı. Halbuki ondan kurtulmam lazım. Buna benzer yüzlerce hatıram var; zaman zaman bunlardan biri durup dururken canlanıp beni ezmeye başlıyor. Nedense yazmakla onu defedeceğime inanıyorum. Denemekten ne çıkar sanki?