“Nerede olursam olayım-bir gemi güvertesinde, Paris’te bir sokak kafesinde ya da Bangkok’ta-hep aynı sırça fanus içinde kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım.”
Çok etkileyici..
New York’a büyük hayallerle gelen, moda dergisinde iş bulan başarılı bir üniversite öğrencisi Esther’in hikayesi. Kitabın başlarında bir genç kızın kimlik arayışına şahit oluyoruz. Yaşadığı deneyimler, ihtiyaçları, fikirleri ve bunları kendi içerisinde yerli yerine oturtmayışından yükselen buhranlar. erkek egemen topluma, kadınlara atfedilen adaletsiz rollere isyan. Devamı da ise metropolden evine dönen, yazamayan, uyuyamayan, yemek yiyemeyen, Esther’i görüyoruz. Onu çöküş dönemine sürükleyen düşünceler, intihar girişimleri, aldığı psikolojik tedaviler dolaysız açık ve etkileyici bir şekilde aktarılıyor. Kitabın bu kısmı onu zirveye çıkarıyor diyebilirim. Esther’i okurken, Sylvia’nın hikayesi beliriyor sayfalarda. Kurguya kendi hayatını yerleştirdiği bu kitap, Sylvia Plath‘in intiharından çok kısa bir süre önce yayımlanıyor.
Çokça karşılaştığım, uzun zamandır okumak istediğim bu kitabın tesiri hüzünle örülü bir ağırlık üzerimde. Okumuş olmaktan memnun olmakla birlikte bu kadar geciktirdiğime hayıflanıyorum.