Bakın, ben insan zihninin boş bir çatı katına benzediğini düşünüyorum. kişiler bu boş katını yani zihinlerini kendi seçtikleri çeşit çeşit mobilyalarla döşeyebilir ancak yalnızca biraz tam önüne gelen her parçayı her bilgiyi toplar, bunun sonucu olarak daha ona faydası dokunabilecek bilgiler bu gereksiz bilgiler tarafından dışarıya itilir. Ama akıllı bir kişinin işini yapmasına yardım edecek aletlerden başka hiçbir şey yoktur gereksiz bilgilerin işe gerçekten yarayacak olan bilgileri yer bırakmasına izin vermemek en önemli konulardandır(Doyle,20)
sözcüklerin arasında sözcüklerden mi oluşuyorum, yoksa sessizliğin içinde sessizlik miyim, tüm bunlar bir kesinliğe kavuşturulmadı henüz, bu konuda öne sürülen varsayımlardan yalnızca ikisi bunlar, yine de doğrusunu söylemek gerekirse şu ana kadar sessizlik üzerinde gerektiği gibi durulmadı ama görünüşe aldanmamalı insan, yineliyorum, öteki
"Derin bir nefes alıp aşağı eğildim. Ardından kollarımı beline dolayarak göbeği göğsüme çıkıncaya dek onu yukarı çektim. Baş aşağı duruyordu ve o güzel vajinası tam ağız hizama gelmişti. Küçük bir çığlık atarak içgüdüsel olarak bacaklarını boynuma doladı.
Ah Tanrım, şu an onu bu pozisyonda tutarken bile kendimi kaybetmek üzereydim. Güçlükle
“Vücudunu bana bastırmaya başladığında vahşi, acımasız bir hayvana dönüşüyorum. Bedeninin isteklerine göre onu öpüyor, emiyor, yalıyor hatta bazen ısırıyorum. Bacakları açılıp kapanarak titriyor, sarsılıyor, sonunda da zirveye çıkıyor. İnanılmaz
bir şey.”
“Kadın zarif, açmakta olan bir çiçek gibi. İşin sırrı yapraklarını dökmeden Önce doğru anı yakalayabilmek, ne bir saniye önce ne de sonra. Benim amacım, kutsal kâsenin121 peşinde olduğumdan, doğru anda onun içine girerek onu zevkten çıldırtmak.
Zor kısmı da bu. Eğer erken davranırsam, hiç boşalmayabilir.
Çok geç olursa, bensiz başlayabilir.”
Pantolonumun fermuarını açtığımda kazık gibi olmuş aletim birden dışarı fırladı. Otuzbir çekmek istiyordum fakat öncelikle yazımı bitirmem gerekiyordu.
“Çok yaklaştığında, ben de deliye dönmüş bir köpekbalığı gibi saldırıyorum. En sonunda vajinası refleks olarak ağzımın içinde kasılmaya başlıyor. Her zaman hayalini kurduğum ağız sulandıran bir his. O an tam kıyısında olduğunu anhvorum, ince bir İpliğe bağlı, kendini bırakmak İçin çırpınan bir vücut, fakat zihni onu isteğinden alıkoyuyor. Genellikle baba sorunları, kötü kız olmanın verdiği vicdan azabı ya da kendine olan saygısını kaybetme korkusu sağ olsun. Seç birini, daima bunlardan biri çıkar. Her neyse, beyni sonunda vücudunun elde etmek için yanıp tutuştuğu bu yoğun hazza yenik düşer.”
Ben susarak konuşma ustasıyım, hayatım boyunca susarak konuştum ve bütün trajedileri tek başıma susarak yaşadım. Ah ne talihsiz bir adamım! Herkes beni terk etti, terk edilip unutuldum ve kimsenin ama kimsenin bundan haberi yok! Sonra birdenbire bu on altı yaşındaki kız çıkıp geliyor ve aşağılık kimi insanlardan benimle ilgili bazı bilgiler alıyor ve hakkımda her şeyi bildiğini zannediyor, oysa işin sırrını bilen yalnızca benim! Ben hep susuyordum, özellikle de onun yanında susuyordum, ta ki düne kadar, peki neden susuyordum? Üstelik gururlu bir adam olarak. İstiyordum ki ben karışmadan, aşağılık insanların anlattıklarına kanmadan kendisi görsün, bu adamın nasıl biri olduğunu kavrasın, onu idrak etsin. Onu evime aldığımda tam bir saygı bekliyordum. Çektiğim acılar yüzünden karşımda af dilesin istiyordum, ben buna değerdim. Ah, her zaman gururluydum, ya hep ya hiç diyordum! İşte bu nedenle yarım yamalak bir mutluluk değil hepsini istiyordum, bu yüzden ona böyle davranmak zorundaydım; "kendin anla ve kıymetini bil." Çünkü siz de hak verirsiniz ki eğer ona açıklamalar yapmaya, anlatmaya ya da hık mık edip saygı göstermesini istemeye kalkışsaydım düpedüz dilenmiş olurdum...
*Devlet gazetesi, Devletten Millete
YAYIN DÖNEMLERİ: NİSAN 1969-AĞUSTOS
1971 (1-124 SAYILAR)
Devlet gazetesinin yayın devrelerini incelediğimizde; çıkmaya başladığı Nisan 1969 ile Ağustos 1971 yılları arasını ayrı bir dönem olarak ele almamız gerekmektedir. Gazete, başlangıçta Ankara'da Atatürk Bulvarı üzerinde bir büroda çıkmaya
GAZETENİN BİR HAFTASI: KÜBİTEM için tutulan daire Devlet gazetesinin en lüks bürolarından birisi idi. Apartmanın girişi Bayındır sokaktandı ama salonu Meşrutiyet caddesine bakardı. Üç oda ve bir salondan oluşan büronun bir odası sırf Dündar Taşer'e tahsis edilmişti. Dündar Taşer misafirlerini burada karşılar görüşür, sohbetlerini burada
"Balandin Kızı'yla tanışmamın vakti gelmedi mi torunum?" dediğinde karşımdaki adamın, Avcının konuşmalarımızın birinde
bana ismini verip, onunla ilgili her şeyin çok önemli olduğunu söylediği Boris Balandin olduğunu fark etmiştim.
Yaşlı kurt. Yaşayan en büyük Balandin.
Onun yüzünü görenin olmadığı söyleniyordu, öyle ki babamlarda bile bir fotoğraf yoktu ve ben karşımda kanlı canlı Boris Balandin i gördüğümde, ister istemez gerilmiştim çünkü bilgi insan ölüme götürebilirdi ve ben tam olarak kurtlar sofrasının ortasına düşmüştüm.