Umberto Eco , Nişanlılar kitabını anlatırken "Fransa'da, Almanya'da ve İngiltere'de çok büyük romanlar kaleme alınırken, İtalya'da pek de önem kazanamayan romanlar yazılmıştır" der.
Ve öykülerin önemini benim gözümden tanımlar...
Beni kitaptan çok kitabın kapak tasarımı etkiledi ve dikkatimi çekti.
Biraz
“Aşık olmak için görmenize gerek olmayan bazı şehirler var. İstanbul onlardan biri.” demiş Burhan Sönmez bir röportajında. Ve “İstanbul İstanbul” romanı ile güzellik ile çirkinliği, zenginlik ile sefaleti, güç ile zayıflığı, acı ile mutluluğu bir arada bulunduran bu acımasız ama büyülü şehri çok farklı bir kurguyla; yeraltındaki küçücük bir
Ama sen- şimdi düşünüyorum da - çok uzaklardasın, aşılması zor yüzlerce, yüzlerce kilometre ötedesin. (…) Artık ben senden çıktım, sayısız gölgelerin arasına karıştım oysa ben hep seni düşünüyorum ve bunları sana söylemekte hoşuma gidiyor.
Çayırın kıyısı kısa sürede sararmış, tam bir çöplüğe dönüşmüştü; ama yine de pisliklerin arasından küçük bitkiler, otlar başlarını dikey bir biçimde, güneşin ve yaşamın yönüne doğrultarak direnmeyi sürdürüyorlardı.