"Fransa İmparatoriçesi, bir hafta süren ziyaretini bitirip, Mısır'a gitti. Sultan Abdülaziz'in güzel misafiri İstanbul'dan ayrıldıktan sonra Beylerbeyi Sarayı'na koşup, Eugenie'nin yattığı yatağa uzanarak sessiz sessiz ağladığı rivayet edilir."
"Osmanlı yönetiminin kayık taşımacılığında en çok dikkat ettiģi konulardan birisi de genç kadınlar ile delikanlıların aynı kayıklara binmemeleriydi. Ancak müşteri kaçırmak istemeyen veya daha fazla para alan kayıkçılar devletin bu yasağını deliyorlardı. Halktan bazı kişilerin durumu Divân-ı Hümâyun'a bildirmeleri üzerine zaman zaman fermanlar çıkarılarak genç kadınlar ile kayıklara girip gezmeleri yasaklanmıştı.
"Peçevi, Lütfi Paşa için 'Bir miktâr ilim tahsil etmekle kendisini asrın en büyük alimi olarak görüp, meclisine gelenlere kelime sorup dururdu' demişti."
"En ilginç fetva yöntemi ise Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde 23 yıl şeyhülislamlık yapan Zenbilli Ali Efendi'ye aitti. Şeyhülislam Ali Efendi, fetva isteyenlerin sorularını yazdıkları kâğıtları koyabilmeleri için evinin penceresinden devamlı olarak zenbil denilen bir sepet sarkıtırdı. Sorulari buraya koyanlar, cevaplarını da bu zenbilin içerisinden alırlardı. Şeyhülislam bu alışkanlığından dolayı, halk tarafından 'Zenbilli Müftü' olarak adlandırılmıştı."
"Balmumcu: Darphane'nin bulunduğu bu semtin isminin hikâyesi ilginçtir. İkinci Mahmud döneminden itibaren sokakların aydınlatılmasında mum kullanılmasıyla birlikte, bu işten zengin olan tüccarın bu semtte oturmasından dolayı bu ismi aldı."
"Çemberlitaş: Bizans İmparatoru Büyük Konstantin zamanında buraya Apollon mabedinden büyük bir sütun getirilmişti. Bu sütun 1672 yılında çıkan büyük yangında çatladı. Dağılmaması için çemberlerle çevrilince halk arasında çemberlitaş diye anıldı."
İlk defa Türk Tarih Kurumu’na ait bir kitap okudum.
Hikayelerin tamamını objektif bir şekilde yansıttığına dair hiçbir şüphem yok. En önde gelen Osmanlı padişahları için sarhoş kelimesini kullanacak kadar objektif..
Kitap 155 sayfa olmasına rağmen çok yavaş okunuyor. Çünkü en fazla bir sayfalık bu hikayelerin her birine konsantre olmak için, sayfanın dibindeki uzun notları okumak gerekiyor .
Bu notlar hikayeden zevk almamızı sağlayan bilgiler içeriyor. Ayrıca içlerinde daha önce duymadığım şaşırtıcı bilgiler de var.
Hikayeleri okurken, sarayda birbirlerini çekemeyen ve öldürtmeye çalışan insanlar ,padişahları yumuşatmaya çalışan maskaralar, yanlış bir söz yüzünden ölen veya hayatı kurtulan elçiler , padişahların değişik huyları vs.. gibi çok ilginç olaylarla karşılaşıyorsunuz.
Eğer Tarihten biraz olsun hoşlanıyorsanız kaçırmamanız gereken bir kitap bu..
Merhabalar, bu yazıda sizlerle Ahmet Mithat Efendi’nin Felatun Bey ile Rakım Efendi romanı hakkında edindiğim bilgiler ve izlenimler ile ilgili bir iki bir şey paylaşmak istiyorum.
Felâtun Bey ve Rakım Efendi romanı Ahmet Mithat’ın toplumsal sorunlara değinen romanları arasında en ilginç olanıdır ama bu romanın sanatı bakımından en iyisi olduğu
Gazeteci, yazar ve değerli bir çevirmen olan Ahmet Mümtaz Idil'in Zweig ve Dostoyevski'ye ait kitapların çevirmenliğini yaptığı değerli eserlerinin yanında, kendisinin kaleme almış olduğu bu kitapta; gözümüzden kaçmış kişiler, olaylar, öyküler, anılar, ilginç bilgiler,anektodlar, siyasetten, sanattan, edebiyattan... tarihten günümüze bir çok yazar, devrimci, ressam, diktatörler, suçlular var.
Kimler yok ki;
Van Gogh, Socrates, Giordano Bruno, Hallacı Mansur, Da Vinci, Hasan Sabbah ,Hitler, Edgar Allan Poe ve Tolstoy'dan Dostoyevski'ye... kısaca geçmişe damgasını vurmuş bir çok kişinin hayatının hikayeleştirilerek, yapılan tarihi alıntı ve bilgilerin yer aldığı denemelerden oluşan alegorilerle dolu bir yapıt. Unuttuğumuz değerlerimizi tekrardan hatırlatıyor.Keyifle okunası nefis bir kitap. Çabuk bitmesin diye sindirerek okudum.🤗
Kuz Başındaki Avcının Çığlığı, Türkiye’de Şafak Sancısı adıyla da basılmış olan kitap. Şafak Sancısı adlı olarak uzun yıllar önce okumuştum. Bu sefer kitabın hikayesi ilginç, zira Aytmatov’a olan sevgimi bilen bir dostum, “elinde bir Aytmatov kitabı olduğunu ve üstelik imzalı olduğunu, bana hediye etmek istediğini” söyleyince, tabii ki hayır demedim. Ben de kendisine hediye kitaplar yollamak şartıyla kitapları takas ettik.
Kitabın ilk sayfasında hem Cengiz Aytmatov’un hem de Muhtar Şahanov’un imzaları vardı. Kütüphanem için çok kıymetli bir eser oldu. Bu vesileyle kitabı tekrar okumak nasip oldu.
Aytmatov ve Şahanov, Kırgız-Kazak ülkelerinin yetiştirdiği iki büyük evladı… Aytmatov, dünya çapında bilinen, ülkesinin medar-ı iftiharı bir yazar. Muhtar Şahanov ise Kazakistanlı önemli bir şair. Şahanov, Aytmatov’u bir ağabeyi olarak görüyor ve ikili sıkı bir dosttu aynı zamanda.
Kitap, “iyi ki yapmışlar” denilen bir yapıya sahip. Türkistan bozkırlarının bu iki dev entelektüeli, 2000 yılına girmemize az bir zaman kala bir araya gelmişler ve günler süren bir sohbete başlamışlar. Edebiyattan, aşka, tarihten, siyasete kadar uzanan geniş bir yelpazedeki bu sohbet bize eşsiz bilgiler sunmakta.
Sıkı bir Aytmatov okuru ve Kırgız-Kazak ülkelerini görmüş birisi olarak ben hayli istifade ettim.
Büyük İskender, Anadolu başta olmak üzere o günkü dünyanın büyük bölümüne sahip olan Perslerin üzerine yürüyüp imparatorluğu yerle bir ettiğinde, Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta ve Zend’i de yakarak ortadan kaldırmıştı. Aradan geçen zaman, kutsal kitapsız kalan İranlıları şüpheye düşürmüş, günah ile sevabı ayıramaz hale gelmişlerdi. Üç yüz
Hep kişilerin, şehirlerin, binaların tarihi yazılacak değil ya! Burada anlatılan tarihler ise tali yolların dillenmesi gibi düşünülebilir. Farklı bir şey okumak, duymak isteyenlere; yeni bir tat almak gibi bir şey diyebiliriz. Kitaplar ilginç başlıklara sahip. Kıskançlığın, öpüşmenin, kem gözlerin, şişmanlığın gibi. Kişi, mekan, şehirlerden
Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur.
Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3
Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum