Çok güç bir iş, insanların yaşamlarından saatler, dakikalar, saniyeler aşırmak... Çünkü onların tasarruf ettikleri her an, onlar için bir kayıp... Bizim içinse kazanç... Onları biriktiriyoruz... Onlara muhtacız...Zamana doymak bilmeyiz... Ah, zamanınızın ne değerli olduğunu sizler bilmezsiniz... Ama, biz... Biz iyi biliriz... Sizleri kemiklerinize kadar sömürürüz... Hep daha fazlasını... Daha, daha fazlasını... Çünkü biz de çoğalıyoruz... Daha çok... Gittikçe daha çok..."
Momo
Zaman üzerine yazılmış mükemmel bir kitap.
Tüm anne ve babaların okuması gereken bir eser.
Daha iyi bir yaşam sürmek için çalışırken elimizden kayıp giden zamanı fantastik bir şekilde anlatmakta.
Kitap 1973'lü yıllarda kaleme alınmış ama konu itibariyle günümüzle o kadar güzel bağdaşmaktadır ki. Kitapta aileler daha iyi bir yaşam için sürekli çalışarak ellerindeki tüm zamanı tasarruf yapıyormuş gibi kendilerine hiçbir şey bırakmadan harcarken bu durumu günümüzde elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlara benzetebiliriz. Bizler de bugün akıllı telefonlar, televizyonlar üzerinden kitapta anlatılan hayalet topluluk "duman adamların" modern yaşamdaki karşılığı olan bu aletlerle birlikte kendimize ailemize sosyal hayatımıza ayıramadığımız zamanı bu şekilde çöpe atmıyor muyuz?
Kitapta aileler, çocukları onları rahat bıraksın diye aldıkları oyuncaklar ile onları ayrı bir dünyaya sürüklerken. Bugün de anneler babalar biraz daha kendi başlarına kalmak için tablet televizyon telefonla aynı şeyi amaçlamıyor mu? Kitap bize aslında gelecekten bir kesiti göstermeyi amaçlamıştır.
MomoMichael Ende · Pegasus Yayınları · 201766,3bin okunma
Makinenin işlevi, emekten tasarruf etmektir. Bütünüyle makineleşmiş bir dünyada bütün sıkıcı angaryalar makineler tarafından yapılacak, bizim ise daha ilginç meşgaleler için zamanımız olacaktır. Bu şekilde ifade edildiğinde, kulağa harika gelir. Basit bir tasarıma sahip bir makine aynı toprağı birkaç dakika içinde çıkaracakken, yarım düzine adamın
Görevi, Yunan bankalarının istikrarını desteklemek olan Avrupa Merkez Bankası (AMB), radikal sol parti Syriza [Yunanistan] Ocak 2015'te seçimi kazandıktan sonra, o bankaların fişini çekerek, 2 milyar avroluk tasarruf kaçışını tetikledi. Bu durum, solcu hükümetin iflas ile boyun eğme arasında bir seçim yapmasını zorunlu kıldı. (...) Bu, neoliberalizmin temel mesajını, yani hiçbir alternatifin olmadığı mesajını, kapitalizmden uzaklaşan bütün yolların, Sovyetler Birliği'nin başına gelen türden bir felaketle sonuçlandığı ve kapitalizme karşı isyanın, doğal ve sonsuz bir düzene karşı isyan olduğu mesajını pekiştirmek için simgesel olarak yapıldı.
Günümüzde bazı deist gençler soruyorlar: "Allah yaratırken bana mı danıştı? Danışmadığına, sormadığına göre, beni nasıl hesaba çekip imtihan eder? Neden intiharı yasaklıyor? O, her şeyi biliyor ve hiçbir şeye ihtiyaç duymuyorsa neden insanı yarattı? Domuz niye haram kılındı? Namaz, Oruç niye farz? Vs."
Bir Müslüman için bu soruların
"Günümüz dünyasında aşka yer yok, Utah'da bile yok. İnsanlar hayatlarından çıkardılar aşkı. Bunu yapmaları uzun zaman aldı, ama insanoğlu yeni şeyler icat etmekte sonsuz bir beceriye sahiptir; bu yüzden, tıpkı İsa'dan kurtulduğumuz gibi, aşktan da kurtulduk sonunda. Tanrı'nın sesi yerine radyolarımız var; hepsini ileride lâyık olabileceğimiz bir aşk uğruna harcamak üzere aylarca, yıllarca tasarruf edip sakladığımız tüm duygusal birikimimizi kuruşlara bölebiliyor, otomatik makinelerden çiklet ya da çikolata alır gibi, sokak başlarındaki gazete bayilerinden iç gıcıklayıcı yayınlar alıyoruz. İsa bugün yeryüzüne dönecek olsa, biz kendimizi savunmak, kurup geliştirmek için iki bin yıldır uğraştığımız, uğrunda acı çektiğimiz, öfke, çaresizlik ve dehşet içinden çığlıklar atarak can verdiğimiz o kendimize benzeyen uygarlığı haklı göstermek ve korumak için İsa'yı hemen çarmıha germemiz gerekirdi; eğer Aşk Tanrıçası Venüs bugün yeryüzüne dönse, bir metro istasyonunun tuvaletinde müstehcen Fransız posta kartları satan üstü başı kir pas içinde bir adam olurdu."
Doğru bir inanca ulaşılması olasılığı toplanan bulguların sayısıyla birlikte arttığına göre, doğruluğu aramanın kendi kendini baltaladığı söylenebilir, çünkü kendini bu amaca adayan biliminsanının sonsuza kadar bulgu toplaması ve bir inanç oluşturmayı sürekli ertelemesi gerekir. Bu çıkmaz, tüketimi amaç edinmiş bir toplumun durumuyla benzerlik gösterir, zira burada da söz konusu amaç o toplumu devamlı tasarruf ve yatırım yapmaya ve o yatırımın meyvelerini toplamayı hep ertelemeye götürür. Her iki vakada da cevap aynıdır. Başlangıçtaki problem herhangi bir çözüme izin vermediği için, rasyonel tepki o problemi "tatminkar" düzeyde bulgu ya da yatırım elde etme amacına yönelecek şekilde tekrar düzenlemek olmalıdır.