"Ahmet Batman'ın Bana İkimizi Anlat kitabı
aşkın en masum halini anlatıyor. Güzel bir
dostlukla başlayan ve tükenmeyen sevda, yıllara
meydan okuyor. Ancak engeller elektrikli tel örgü
misali... Yine de o aşk hiç bitmiyor!"
Hikayenin baş kahramanı Rüzgar Demirsoy,
zengin bir ailenin tek çocuğu,annesi ve dedesi
ile yaşıyor.
Dört duvarın, tel örgünün, meşhur yasakların sahipleri
Seyir bile edemezken içimizdeki şenliği
Yılgı yanımıza yanaşmazken
Bizi kıvıl kıvıl bekliyorken hayat
Yıkılmak elinde mi?
Hep dinledik onu...
Ama, türkülerini dinledik.
Ne dediğine kulak vermedik.
Söz'lerini dinlemedik.
Senelerce "kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvahh" diye haykırdı... İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan daha güzel özetleyen var mıydı?
"Dane dane benleri var yüzünde, dünyada yardan datlı var
Eğer bu iyi insanlar yerlerinden tahliye edilirse nereye sığınırlar, bu güzel vadiye ne olurdu?
…Neredeyse bir asır sonra aynı yeri ziyaret ettiğimde Necib’in sorusunu hatırladım. Vadi şimdi zorlu tel örgüler ve mayınlı arazilerle bölünmüştür, ulaşılamaz hale gelmişti; artık burayı kullanamayan, hatta ziyaret bile edemeyen asıl sahipleri için acı ve ıstırap kaynağına dönüşmüştü.
Nihayet dışarıdaki tünelde bir gürültü duydular. Tsunami’nin bağırarak lanet okuduğunu fark edince Clay omzunun üzerinden bakmadan edemedi. Bir sürü GökKanat, DenizKanat’ı sürükleyerek içeri girdiler. Tsunami’nin üzerinde çok sayıda tuhaf tel vardı. Pençelerini ve güçlü kuyruğunu bağlamışlardı. Kafasını sağa sola sallayarak gardiyanlara vuruyordu, bu yüzden gardiyanlar onu taşırken birkaç adımda bir durmak zorunda kalıyordu. En sonunda Tsunami’yi, Clay’in yanma getirdiler ve bütün gardiyanlar geri çekildi. Clay birkaç gardiyanın üzerinde uzun çizikler ve ısırık izleri olduğunu görünce keyiflendi. Tsunami’nin işiydi.
...
Üçüncü şahıs,
Üç kadeh şarap içip,
Üç damla gözyaşı döktüğünde,
Üç tel saçı da dökülmüşse,
Üç sobe ile sobelenip,
Üç mukatta bir uhde belirmeli ki kalbinde.
Üç hilal şeklinde,
Üç harf tek hece aşk yaşanmalı…
Üç nokta...
Sanki ruhumda bir şeyler ayağa kalktı, hani içimdeki her şeyi bir arada tutan bir tel varmış da kopuvermiş gibi, hepsi birbirine karıştı, sanki gözlerim bulanıklaştı ama derinlerde bir yerlerde de bir şeyler berraklaştı.