Beyoğlu tarafındaki yüksek sosyete kadınları, İtilâf Kuvvetleri’nin bu hareketine karşı halk arasında uyanan öfkeyi İtilâf zabitlerini davet ederek onlara anlatmaya çalışıyorlardı. Danslı partiler veriliyor ve İtilâf ordularının zabitleri elde edilmek isteniyordu. Belki bu zabitlerin üzerinde bir tesir yapmışlardı. Bunun görünürdeki neticesi birkaç evlenme ile nihayet buldu. Ben, kendim bu partilerden daima uzak kaldım. Daha çok, halk arasında dolaşıyordum ve görüyordum ki, çok konuşmamakla beraber, Türk kadınları hislerini kudretle ifade ediyorlardı.
Bu devre ait bu gibi sahnelere, en çok, tramvaylarda ve vapurlarda şahit olunuyordu. Bunların bazılarını anlatmak isterim. Buradaki azınlık kadınları bilhassa en aşağı sınıfa mensup olanlardı. Bunlar daima ikinci mevki bileti aldıkları hâlde mutlak birincide otururlardı.
Zamandan kopup gitmişti. Belli alışkanlığı ile olayları da, insanları da kendileriyle sınırlamaya yanaşmıyor; akşam dinleyip gördüklerini üç boyuttan, tarih açısından, psikolojik açıdan ve nihayet toplum bakımından yargılamaya çalışıyordu. Gerçeğin, hakkın ve hakikatin ancak böyle bulunabileceğine her zaman ve her önemli durumda inanmıştı. Sonra bir de "karşı taraf" denilen şey vardı ve hiçbir durum, hiçbir olay onsuz beliremiyor "kendi gerçeği"ni bulamıyordu. Kimdi veya kimlerdi... Ve ne idi burada o; yani karşı taraf?
Mustafa Kemal Paşa'yı, Rauf Bey'i, Yunus Nadi'yi düşündü ve ötekileri düşünmeye çalıştı; çünkü ötekiler Küçük Ağa için birer isim idi. Ali'ler denmişti, Salih denmişti, Topal Osman, Ekrem, Ahmed, Nazif, falan filan denmişti. Bunların kimi Meclis içinde, kimi asker, kimi yazardı.
Ve Küçük Ağa öğrenmişti ki, Erzurum Kongresi'ni hazırlayanlar, yani ilk kıvılcımı çakanlar Kazım Karabekir Paşa ile anlaşan Hüseyin Avni Bey ile Raif Hoca idi. Onlar çağırmışlardı Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'i. Hatta bunlar kongreye katılabilsinler diye kendileri üyelikten çekilmiş, yerlerini onlara bırakmışlardı. Şimdi ise, Rauf Bey için "elastiki" deyimi kullanılıyor, Paşa göğüs geçirmeden anılmıyordu.
Yardım aldığın için utanma. Sadece surları kuşatan bir asker gibi, görevini yerine getirmiş olursun yardım alırsan. Bir başkasının yardımı olmadan sipere çıkamayan bir topal olsa ne yapacaktın?
Yardım aldığın için utanma. Sadece surları kuşatan bir asker gibi, görevini yerine getirmiş olursun yardım alırsan. Bir başkasının yardımı olmadan sipere çıkamayan bir topal olsan ne yapacaktın?
Yardım aldığın için utanma. Sadece surları kuşatan bir asker gibi, görevini yerine getirmiş olursun yardım alırsan. Bir başkasının yardımı olmadan sipere çıkamayan bir topal olsan ne yapacaktın ?
"Înğîlîzlęrîn Gelîbolu'ya saldırmak ve Çanakkale Boğazı'nı zorlamak Mısır' a asker yığdıklarına dair elimîzde yeterince delil var" dedi bûyûk, topal Tûrk generali.
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle inişli çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
Ali Şükrü Bey, Trabzon milletvekiliydi. Bahriye Mektebi'ni bitirmişti. Erkanıharp subayıydı. Son Osmanlı Mebusan Meclisine Trabzon'dan seçilmişti. Asker olmasına rağmen İttihat ve Terakki karşıtıydı. Osmanlı Mebusan Meclisi kaptılınca Ankara'ya gitti. Milli Mücadeleye katıldı. Üzerinde ısrarla durduğu konular, Islahat Fermanı'nda yazılanlardan farklı değildi. Kişi tahakkümüne karşıydı. Meclis üstünlüğünü savunuyordu. Misakı Milli'nin delinmesine muhalefet ediyordu. Mustafa Kemal ile sert tartışmalara girdi. Ali Şükrü Bey, muhalefetinin cezasını ağır ödedi. 27 Mart 1923 tarihinde Çankaya Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman Ağa tarafından öldürüldü. Sonra Topal Osman da vuruldu. Olay aydınlatılamadı.
Bana anlat, anlat bana siz ne yaptınız?
Köpek gibi oynaştınız , fuhuşa taptınız!
Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...