Uzun soluklu bir serüven... Ama sadece serüven değil; sizi Ortaçağın esrarengiz manastırında ağırlıyormuşçasına, dönemin bütün ruhunu, havasını suyunu hissettiren bir kitap.
Nedenini anlamadığımız, tuhaf bağlantılar içeren cinayetler dizisi karşılıyor bizi. Başrahip tarafından görevlendirilen William ve çömezi Adso, bu cinayetleri aydınlatmak için araştırmalara başlıyorlar. Bir yandan kurgu akarken bir yandan da dinler tarihine boğuluyorsunuz. Açıkçası ilgimi çekmediği için bazen devam etmekte zorlandım. Ama Eco, kitabın sonundaki açıklamasında bunun gerekli olduğunu söylüyor. Ki kitabın sonunda büyük bir yanılsama içinde buluyorsunuz kendinizi; sanki aktarılan bilgiler, cinayetlerin sırrıymış gibi anlamaya çalışıyorsunuz ama Eco iyi şaşırtıyor bizi. Özellikle beni etkileyen bu şaşırtmacaydı.
Bunun dışında özellikle bana ilginç gelen; resimle ilgili dönemin görüşüydü. Resim, şeytan işi olarak tarifleniyor çünkü tanrının yarattığını tasvir ediyorsunuz. Bu nedenle özellikle de insan portresi çok sonradan resmedilmeye başlanmış. Mesela, İslamiyet öncesi Türk tarihine de baktığımızda resim sanata hakimken, İslamiyeti kabulle birlikte belli bir dönem resimde duraklama yaşanıyor.
Bir diğer şey, tabii ki kilisenin zekice kurgulanan labirent kütüphanesi. Eco sondaki açıklamada her bir detayını neden o şekilde yazdığını anlatıyor, hayran kalmamak elde değil.
Kitabın ismi, önsözü, sonrası açıklaması, ve özellikle de finaliyle elimde o döneme ait değerli bir el yazması kitap varmış gibi hissettim. Ne zaman okuyacağınızı iyi belirleyin ama okuyun.