Hasan Ali Toptaş benim için ne anlattığı değil nasıl anlattığı ile ilgilendiğim bir yazar. Kelimeleri en basit halleriyle, çok alışıldık bir cümle kurduğunu düşünürken, anlamın nezaketinden ve vuruculuğundan etkilenip, kelimeleri cümleye yerleştirmemiş, onlara dans ettirmiş hissine kapıldığınız bir yazar.
Gölgesizleri okuduğumda yazarını bilmeden okusam bir kitabı - ki bunu sıkça yaparım- evet bu kesinlikle Hasan Ali Toptaş kitabı diyebileceğim kadar yazara özgü bir kitap...
Var mıyız, yok muyuz?... Sorgulatan, kısacık bile yok oluşlara sayfalar sığdırıp, hayaldi, geçti diye toparlatan bir kitap... Gerçekten geçti mi? Nasıl yani? Ama nasıl olur ki? diye devam eden yüzlerce soru taşıyıp beyninizde, büyülü ama trajik bir yolculuğun sonu gelmiş ama etkisinden uzun süre gidememiş olursunuz. Sindirmeniz, üstünde düşünmeniz, kurgunun naif çizgisinde kendinize gelmeniz kitabın gücünü temsil eder benim için...
Şehir ve köy geçişleri, ağır duyguların iki farklı kesimde bulduğu yankı, olağanüstü olayların işlenişindeki gizem, havada kalan ama sonuç olarak belirtilen her durum sizi etkileyebilir. Gün içinde boşluk anında okunmaktan çok benim için kahvem ve fonda müziğimle okuduğum bir kitap. Okunur mu, okunmalı mı? Kesinlikle...