GöbekliTepe.
Yine de nadiren de olsa şansımız yaver gidiyor ve hikâyeyi açıklığa kavuşturan ipuçları bulabiliyoruz. 1995'te arkeologlar Türkiye nin güneydoğusunda Göbekli Tepe adı verilen bir yer kazmaya başladılar. En eski tabakada herhangi bir yerleşim, ev ya da günlük işlerin izine rastlamadılar. Öte yandan, olaganüstü kaliteli oymalarla bezenmiş
Sayfa 103Kitabı okudu
Türkiye'deki üçlü ideolojik bölünme giderek netleşiyor. Bir yanda, Atatürk'e saygı ve bazen sevgi duyan ama Kemalizme karşı olanlar var. Atatürk'ü -daha çok- bu yur­du düşmanlardan kurtarmış bir kahraman olarak benimsi­yorlar. Ama Kemalizmin birçok ilkesine kısmen ya da ta­mamen karşılar. Laiklik, devletçilik, devrimcilik ve halk­çılık karşısındaki tutumları çok açık. Cumhuriyetçiliğe karşı değiller ama içerdiği demokrasi anlayışı onlar için fazla geniş. Ulusçuluğa karşı değiller ama onların ulusçu­luk anlayışı -en azından son yıllara kadar- Kemalist ulus­çuluktan çok farklı: "Irk"ın ve "din"in öne çıktığı bir ulusçuluk. Çok zaman "yayılmacılık" eğilimleri de taşıyor. İkinci kesimdekiler, hem Atatürk'e hem de Kemalizme karşılar. Halifeliği ve hatta padişahlığı kaldırdığı için. Ki­misi Atatürk'e kızgın kimisi de düşman. Laikliği içlerine sindirebilmeleri söz konusu bile değil. Onlar açısından önem taşıyan "ümmet" olduğu için Kemalist ulusçuluğu kabul etmeleri de olanaksız. Demokrasiyi içeren bir cumhuriyetçilik ile devrimcilik ve halkçılık da tümüyle ideolo­jilerinin dışındadır. Sadece devletçilik ilkesi görünüşte on­lara ters düşmemektedir. Geriye kalıyor, hem Atatürk'e hem de Kemalizme sahip çıkanlar. Atatürk ile Atatürk'ün önderliğinde gelişen Türk devrimini ve ideolojisini bir bütün sayanlar. Bir bü­tün olarak benimseyenler. Yirmi birinci yüzyılın gerektir­diği yenilenmeyi, Kemalizmin ışığında gerçekleştirmek is­teyenler.
Sayfa 17 - İmge YayıneviKitabı okuyor
Reklam
Nükleik asitler ve genetik üzerine yapılan çalışmalar o kadar önemli ki 1957'de Alexander Todd ile başlayan ve 2020'de Emmanuelle Charpentier ve Jennifer Doudna'ya giden süreçte 30 ayrı bilim insanı, bu alandaki araştırmaları ile Nobel Ödülü kazandı.COVID-19 aşısının dünya çapında kazandığı başarı, bu teknolojiye yapılan yatırımları ve bu teknolojinin farklı alanlarda kullanılmasını hızlandırdı. 2021 yılına kadar FDA tarafından onaylanmış 17 yeni ilaç bunun somut kanıtı. Ayrıca değişik fazlarda çalışmaları süren 41 ayrı ilaç da yeni teknolojinin ne kadar gelişmekte olduğunun göstergesi. Bu ilaçların hepsi aşı değil; bir bölümü kansere karşı etkili. Bunun yanı sıra, bu ilaçlar; lipid metabolizması bozukluklarından, hormonal bozukluklara ve diyabet tedavisine giden çok farklı yaygın hastalıkların da tedavileri için yeni bir dönemi başlatıyor. Aşılar konusunda da sözünü ettiğim paninfluenza aşısı yanında sıtma ve tüberküloz aşıları için de araştırmalar hızla sürüyor.Ancak gelişmeler sadece aşılar veya yeni tedaviler ile sınırlı değil. İnsan Genom Projesi sonrasında açılan bu yeni yolda, tıpla ilgili her şey değişmeye başladı. Artık hastalık tanılarında çok daha hassas yöntemler kullanabiliyoruz.
Bu düzenlemede ilginç olan şu; yargıyı verecek ve tarafsız olması gereken hakimler ve iddia sahibi, benim ve yayıncımın cezalandırılmasını isteyen savcı, üstte, yanyana oturuyorlar. Avrupa'daysa durum çok farklı; hakimlerin sanık ve iddia makamından kesin olarak bağımsız, tarafsız olması gerekli. Savcının yeri de sanıkların bulunduğu yerin acızık ötesi. Ama Türkiye'deki hukuk sistemi resmi gerçekleri korumak için düzenlendiğinden savcı ve hakimlerin önemli bir farkı yok; iki taraf da aynı sistemin, aynı amaca hizmet eden iki öğesi.Tıpkı hakimlerin ve savcının oturacağı yerin arkasına gelen duvarda, büyük harflerle yazılmış şu vecize gibi; 'Adalet mülkün temelidir'. Bitkin halimle sanık sırasına otururken o yazıya bakıyorum ve istemediğim halde aklıma çeşitli sorular geliyor; hangi mülkün temelidir adalet? Mülk ne demek? Ya mülksüzler, benim gibi herhangi bir mülkü olmayanlar? Bu tür sorular ve cevapları çok önemli değil ama bunlardan çok daha önemli olan bir şey var; adalet, eğer gerçekten de adalet olmak istiyorsa bireyin hakkını, hukukunu, özgürlüğünü ve eşitliğini savunmak zorundadır. Bireyi ezilmişlikten, haksızlıktan ve baskıdan kurtarmayan, tersine bunun böyle sürmesini isteyen ve buna göre davranan adalet asla adalet degildir; adalet, özgürlüğü ve eşitliği koruyup kolladığı oranda adalettir.
Sayfa 372 - İthaki Yayınları pdfKitabı okudu
Türkiye'nin, Aydınları katletmesi.
Yanlışlarından arınmayı, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamayı hedefleyen ülkeler için, Sabahattin Ali gibi evlatlara sahip olmak kuşkusuz çok önemli ve değerlidir. Ülkemiz, maalesef, bu medeniyet düzeyini yakalamaya henüz niyetli değil.. Sabahattin Ali'nin öldürülmesinin üzerinden geçen bunca süre içerisinde, Türkiye'yi yönetenler, Sabahattin Aliye davranıldığı gibi davranmamayı seçip, ülkemizin rotasını medeniyete çevirebilirlerdi. ÇEVİRMEDİLER ! Tersine, istisnasız bütün siyasi iktidarlar, bilafasıla, aynı hatayı sürdürmeyi seçtiler. Bu günde durum farklı değil ! Havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez, üzerinde yaşadığımız topraklar, tıpkı 132 yıl öncesin de olduğu gibi , Sabahattin Ali'nin döneminde de, bu günde aklın peşinden koşan evlatlarını yok etmeyi sürdürüyor. Ne yazık ki !
Sayfa 407Kitabı okudu
BİRİNCİ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’nin yapısı
Bir okul salonunda, okul sıraları üzerinde toplanan bu Meclisin isminin başındaki BÜYÜK tâbiri kucakladığı gayenin azametinden kopub gelen hakikattir: Dünyanın olamaz dediğini gerçekleştirdiği için... Milletvekillerinin biyografilerine bakınız: Çoğu zaman asgarî müşterek bulamazsınız. Kişi aile-toplum olarak çok farklı in­sanlardır, temellerde bile ayrı kutublardadırlar. Ama ayrıntılar dışında vatanın kurtarılması için alınmasına inandıkları ve REİS PAŞA diyerek etrafında toplandıkları adamın varlığında bu ayrılıkları bir tarafa itmişlerdir. O da kopuş noktasında bile gayesinden fedakârlık yapmamış ve meselâ, Meclisin üzerine titrediği yetkilerini, aralıksız otuzyedi saat sürmüş tar­tışmalardan sonra BAŞKUMANDANLIK KANUNU ile nefsinde toplamıştır ve Tekâlif-i Milliye (Ulusal Yükümlülük) adı altında vatandaşın nesi var nesi yoksa yüzde kırkını borç olarak almış, orduyu hazırlamış, düşmanı kahretmiş, ama so­nunda aldıklarını kuruşuna kadar ödemiştir: Hem de zafer­den sonra ödenmek kaydı olan senetle... Çünkü ZAFER’e böylesine inanmıştı. Siz, bunları yapabilecek veya yapabilmiş bir başkasını sadece bizim tarihimizde değil, dünya tarihinde biliyorsanız lütfen söyleyin...
Sayfa 46 - Kazancı KitapKitabı okudu
Reklam
269 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.