Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türleşme bir ayaklanma zamanıdır, veya bir devrim. Ve evrimsel değişimin yoğunlaştığı zaman da bu ayaklanma zamanlarıdır. Onun dışında, bir soyun tarihinin çoğunda durgunluk vardır.
Sayfa 283 - KuzeyKitabı okudu
Bir popülasyonun boy ortalamasında artış varsa, bu genetik bir değişiklikten ötürü olabilir ya da olmayabilir. Çocukların ebeveynlerinden uzun olmaları, iki neslin genetik farklılığından değil, sadece beslenme kalitesindeki iyileşmeden kaynaklanıyor olabilir. Fakat at soyundaki boy artışı örneğinde, biyologlar birbirini izleyen türlerin boylarındaki artışın genetik özelliklerindeki bir değişimi yansıttığına inanır. Evrimin gen oranlarındaki değişim olarak tanımı, boy artışındaki bazı durumları -ama hepsini değilevrime örnek olarak sayacaktır. Bu tanımın reddettiği, "sadece" fenotipte olan değişikliktir. Diğer bir endişe, evrimin gen oranındaki değişim olarak tanımının, evrimin yeni türlerin başlangıcını ve eskilerinin yok olmasını da kapsadığını göz ardı etmesidir. Evrimciler devam eden bir tür içerisinde meydana gelen değişiklikleri tanımlamak için mikroevrim terimine başvururlar. Makroevrim ise türlerin ve daha üst grupların doğumu ve ölümü için kullanılır. Evrimin gen oranındaki değişim olarak tanımı makroevrimin evrim olmadığı anlamına gelir mi? Yavru türler ebeveynlerinden genetik olarak farklı olduğu sürece, bu tanımın bir sonucu değildir. Eğer türleşme -yeni türlerin ortaya çıktığı süreç- gen oranlarında değişimi gerektiriyorsa, bu tanım söz konusu olduğu sürece türleşme evrim olarak sayılır.(1) (1) Elliott Sober, Biyoloji Felsefesi, çev. Ayhan Sol vd. (Ankara: İmge Kitabevi, 2009), s . 27-28. [Elliott Sober, Philosophy of Biology (Boulder, Colo.: Westview Press, 2000).]
Reklam
Gelecekte farklı gezegenlerde yaşayan insan türleri :D
Bir popülasyon düşünün; birbirinden farklı genetik yapılara sahip türün popülasyonlarını düşünün; eğer coğrafi bir izolas­yon araya girerse, aralarındaki gen akışı yani bir bireyin diğe­riyle karışması engellenirse, bunlar gittiği bölgedeki şartlarla interaktif bir ilişkiye geçerek adaptasyon sağlayacaklardır. Bu, ciddi anlamda farklı genetik profillerin oluşması anlamına gelir ki, bütünsel olarak organizmayı değiştiren bir süreç olduğu için, türleşme açısından önemi olan genlerin de ciddi olarak farklılaşmasını sağladığı için, popülasyonları farklı türler haline getirecektir. Drosophila türleri kullanılarak, laboratuvarda farklı çevresel koşullar yaratıp gen akışını keserek kısa bir sürede ciddi anlamda birbirlerinden farklı türler oluşturulmaktadır. Türleşmeyi bu şekilde farklı genetik varyasyona sahip bireyle­rin izolasyonu ve bu izolasyonun kontrollü bir şekilde devam ettirilmesiyle sağlayabiliyoruz.
-Bazı Yaratılışçılar "tür içi değişim olabilir, ama bir tür başka bir türe dönüşmez" diyorlar. Türleşme nasıl oluyor? Bunun mekanizmaları nelerdir? -Son derece saçma bir iddia. Tür içi varyasyon varsa, neden bunun türler arasındaki varyasyon şeklinde iki türün farklılı­ğını yaratacak olan, türleşmeyi sağlayacak olan bir varyasyon biçimi olduğu düşünülemesin? Eğer bir şey kendi içinde deği­şiyorsa o değişim profillerinden bir tanesinin, örneğin o türe ait bir popülasyonun neden başka bir türe dönüşebileceği düşü­nülmüyor? Çünkü türleşme olursa ne olacak? Mutlak ve birbi­rinden bağımsız olarak yaratılan kategorik ideaların, tiplerin değil türler arasında geçiş ima edileceği için Yaratılışçılar kendi temel tezleriyle çelişmiş olacak. O yüzden bilimselmiş gibi sunmaya çalışıyorlar iddialarını.
392 syf.
8/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Yazar evrimi doğal seçilim, türleşme, adaptasyon...vs. başlıklar halinde anlatmaktan çok kendi biyografisi ile harmanlayarak anlatma yolunu seçmiş. Kitabın büyük çoğunluğunda uzun uzun kendi yaşamını anlatıyor. Yinede Evrim hakkında altyapısı olanlara tavsiye ederim. Yeni başlayanların kitabın adına kanmamalarını öneririm, çok daha önemli Evrime başlangıç kitapları var.
Herkes İçin Evrim
Herkes İçin EvrimDavid Sloan Wilson · Metis Yayıncılık · 201139 okunma
Aynı yalıtım mekanizmalarını paylaştıkları için birbiriyle çiftleşebilen, üreme açısından yalıtılmış popülasyonlara tür adı verilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, aynı tür içinde sayılabilmenin yeterli tek şartı çiftleşebilmek ve verimli döller üretebilmektir. Ancak bu tanım eşeyli üreyen canlılar için geçerlidir. Evrimsel açıdan daha alt basamakta yer alan canlı gruplarına doğru gidildikçe tür kavramı belirsizleşir ve anlamını büyük ölçüde kaybeder. Bu nedenle biyolojik bir tür tanımını eşeyli üreyen canlılar için kullanmak daha doğrudur. Bir türün değişerek başka türe dönüşmesine türleşme adı verilir. Türler uzun bir zaman aralığı boyunca çok sayıda değişim geçirerek yavaş bir hızla başka bir türe dönüşebilir. Herhangi bir dallanma olmaksızın gerçekleşen bu türleşmeye anagenetik türleşme denir.
Reklam
Bildiğimiz anlamıyla modern insanın (Homo sapiens türünün) evriminden önceki basamakta bulunan, günümüzden 500.000 yıl kadar önce yaşamış, Heidelberg İnsanı olarak bilinen Homo heidelbergensis türü, Kuzeydoğu Afrika’da yaşayan bir popülasyona sahipti. Bu türün içerisindeki bir grup, Avrupa’ya doğru göç ederek buranın soğuk ve zorlu koşullarına adapte olacak şekilde değişmeye başladı ve bugün, insanın en yakın –yok olmuş– akrabası olan Neandertal İnsanı’na (Homo neanderthalensis) evrimleşti. Afrika’da kalan grupta meydana gelen bazı izolasyonlardan ötürü ise bir grup, bulunduğu koşullar altında nesiller içerisinde değişerek, Homo sapiens türüne, yani bizlere evrimleşti. Sonradan Afrika’dan göç etmeye başlayan bizler, Afrika’da Neandertal kuzenlerimizle karşılaştık ve bu türler ile aramızdaki türleşme tam olarak tamamlanmadığı için, çiftleşme şansımız oldu. Biz, yaptığımız göç sebebiyle Avrupa şartlarına uyum sağlamış Neandertallere kendi genlerimizi taşıdık ve onların popülasyonundaki gen dağılımını, yani çeşitliliği (varyasyonu) değiştirmiş olduk (tabii onlar da bizimkini değiştirdi).
İnsanın dil yetisi, bizim bildiğimiz biçimiy le kendi türümüze özgüyse, 100.000 ile 200.000 yıl arasında, türleşme sırasında, antropologlar ve genetikçilerin çoğunlu ğunun söylediğine bakılırsa da 100.000 yıldan daha yakın bir tarihte ortaya çıkmıştır. Afrika'da ya da belki Yakındoğu'da gerçekleşmiştir.
Sayfa 52 - İşKitabı okudu
104 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.